Barış harekatının yetersizleştiği nokta: Bir toplu cinayet mekanizması
Alper Toktimur
Ufukta seçimler varken...
“Gerçekçi olalım lütfen!”
Cemil Fuat Hendek
Her seçim öncesi tartışmalarda çoklarından duyarım bu cümleciği. Kimi zaman bir uyarı, kimi zaman eleştiri notu taşıyan, serzeniş dolu bir cümlecik. Hiç kimsenin itiraz edemeyeceği, “Hayır, ben gerçekçi olmayacağım” diyemeyeceği bilinerek söylenmiş, biraz da sinsice bir çıkış. Dolaylı olarak kendi iddiasının gerçekliğe uygunluğunu, komünistlerin ise gerçekçi olmadığını iddia etmek için edilmiş bir laf. Eski tabirle tam bir “lâf-ı güzaf”. Bu arada daha dürüst olanlar da var. Tartışmamızın hemen başlarında “Sen gerçeklik duygusunu yitirmişsin” diyerek hakkımda hüküm veriverenler. İster mahcupça edilmiş olsun, ister doğrudan beni hedef alsın, bu lafları edenin ne kadar kendini bilmez biri olduğunu düşünmeden edemiyorum.
GERÇEKLİĞİ KAVRAMAK
Toplumsal süreçlerin çok yanlılığı ve karmaşıklığı yanı sıra, siyaset sahnesindeki dalaverelerin, komploların ve sürekli olarak yığınlara pompalanan yalanların yarattığı karmaşanın tümünü kapsayabilecek gerçeklik nerededir? Bu karmaşanın ortasında kalmış bir insanın yaşam içinde duyu organlarıyla algılayabildiği, okudukları ve duyduklarını zihninde birleştirerek ve düşünsel olarak oluşturduğu “gerçek”, ne denli yalın gerçekliğin ta kendisidir? “Somut, nesnel gerçekliğin tam bir bilgisinin ancak nesnenin tüm yönlerinin birbirleriyle bağı ve etkileşimleri çerçevesinde ve süreç içinde daha tam bilgiye doğru yaklaşabileceğini” biliyoruz. Bana gerçekçi olmadığım suçlamasını yapan kişi günümüz toplumunun bir yansıması olarak siyaset sahnesi üzerine böylesine kapsamlı ve derin bilgiye sahip olabilir mi? Yoksa “gerçeklik” dediği, medyadan pompalanan, dedikodu ve mahalle arası tartışmalarda kulağına dolan bölük pörçük ve temeli olmayan bir safsata yumağı mıdır?
Amacım bilgi teorilerini tartışmak değil. Konuya seçimlerden girmiştim. Orada kalıyorum. Tayyip Erdoğan’ın ilerleyen zaman içinde seçmen desteğini kaybetmekte olduğunu, ülkenin ekonomik bir uçurumdan yuvarlanmaya gittiğini saptaması üzerine alelacele öne aldığı seçimlere nasıl bakacağız? Haydi, hep birlikte gerçekçi olalım!
SOMUT SORULARA GERÇEKÇİ YANITLAR
Artık hiç kimse – TKP’nin kaç zaman önce ilan ettiği- 1923’de kurulan Cumhu-riyet’in yıkılmış olduğuna itiraz edemiyor. Edilen laflar daha çok, “Cumhuriyet’i yeniden tesis etmek” etrafında dönüyor.
Cumhuriyet’in yeniden kuruluşu çözüm olabilir mi? Tarihsel olarak olası değil, ama, diyelim ki, Cumhuriyet yeniden kurulacak. Burada neyin yeniden kuruluşundan bahsediyoruz? Aşama aşama her yeni hükümetle birlikte emekçi halkın daha büyük bir sömürü çarkı içine sokulduğu Cumhuriyet’e mi özlem duyuluyor? Sınırsız bir piyasacılığı halka din tüccarlığıyla pazarlayan Akp’nin, kuruluştan kalan son temellerini de dinamitlediği Cumhuriyet’in yeniden kuruluşuyla birlikte ne olacak? Mülksüzleştirilmiş, işsizlik ve yoksullukla kuşatılmış milyonlarca insanın sorunları çözülebilecek mi?
(Lütfen gerçekçi olalım.)
Kimdir bu işi başarma sözüyle aday olanlar? Ülkenin içinde bulunduğu felaketin yaratılmasında Tayyip’e ve Akp’ye bastonluk eden faşist partiden ayrılan bir başka faşist mi? “Mao’cu devrimcilik”ten ırkçılığa, Kürt düşmanlığına, Tayyip destekçiliğine evrilen karanlık biri mi? Yoksa halk arasında biriktiği gözle görülen tepkilerin “gazını alacak” laflar eden, iyi niyet gösterileri yapmaktan ileri gidemeyen, daha en başından rakibi olan Tayyib’i ziyaret ederek ona başarılar dileyen ve “devri sabık yaratmayacağız” diyerek, Tayyip’in ve Akp’nin halka karşı işlediği ağır suçların hesabının sorulmayacağı sözünü veren bir başkası mı?
(Lütfen gerçekçi olalım.)
Gerçekten iyi niyet sahibi olsa bile seçi-lecek olan bu işi nasıl başaracak? Ülke açık bir diktatörlüğün altyapısını hazırlayan yasalar ve kararnameler yumağına dolan-mış. Çıkarcı, ahlak yoksunu yobazlar devlet kadrolarının, adalet mekanizmasının, eğitimin kilit noktalarının neredeyse tamamını kuşatmış; Genelkurmay Baş-kanlığı’na dek ordunun içine sızmış. Bu ortamda, bir diktatör gidecek bir başka diktatör mü bunları temizleyecek? Bu kuşatmaya nasıl son verecek, parlamentoya dayanarak mı?
(Lütfen gerçekçi olalım.)
Yok hükmünde bir parlamento var önümüzde. Bu viraneye kimler yeniden hayat verecek, onu işlevli kılacak? Parlamentonun kendi kendisini rafa kaldırmasına seyirci kalan, milyonlar caddeleri ve meydanları doldururken oraya sığınan Chp mi, yoksa Akp ile anlaşma umudunu saklayarak milyonların protestosuna katılmayan Kürt ulusal hareketinin sözcüleri mi? Bu düzene temelinde itirazı olmayan, düzenin asıl sorunu olan kapitalist sömürü üzerine tek bir laf etmeyen partiler mi? En gericisini ve yobazını da kapsayan seçim ittifaklarının tarafları mı?
(Lütfen gerçekçi olalım.)
GERÇEK DİYE DAYATILAN
Burada “gerçek” diye önümüze servis edilen, ülkenin içine yuvarlandığı karanlığın Tayyip’in gitmesiyle sona ereceği iddiasıdır. Bu karanlığı yaratan düzenin alternatifinin bulunmadığı ve değiştirilemez olduğudur. Yığınların yapılabilecekleri tek işin, “kötüyü daha az bir kötüyle değiştirmek” için oy vermekten ibaret olduğudur. Asıl gerçeklikten uzak olan iddia, işte budur! Emekçi halkın istemlerini ve özlemini hiçe sayanlar gerçekliği görünmez kılmaya çalışmaktadır. Yığınların iş, ekmek, özgürlük için, adil ve barışçıl bir dünya için mücadelesini zafere götürebilecek olan gücünü onlardan gizleyenlerin iddialarıdır asıl gerçeklikten uzak olan.
“BU DÜZEN DEĞİŞMELİ”
Emekçi halkın her düzlemde sorunlarının çözümü için, emperyalist ülkelerin kıskıvrak tutsaklığından kurtulması için, sömürü ve yağmaya son verilmesi için bundan daha gerçekçi bir talep olabilir mi? Bu amaçla kurulan “Bu Düzen Değişmeli Platformu” bu iktidarı yalnızlaştırmaya çağırırken, bu iktidarın hangi toplumsal düzenin üzerine yükseldiğini, sorunların gerçek kaynağını ve ülkenin nasıl düzlüğe çıkacağını anlatırken asıl gerçekçi olanı yapıyor.
Burada , “iktidar”dan kasıt, ne tek başına Tayyip Erdoğan’dır, ne Akp, ne de onun yerine gelmesi/getirilmesi düşünülen bir başka parti ya da kişi. Kast edilen, sermayenin iktidarıdır. Onun diktatörlüğüdür! TKP halkın oylarıyla sandalyeleri işgal edilmiş olan parlamentonun bir parçası olmak için değil, seçilenlere yüklü çıkarlar, kalınca bir emekli maaşı sağlamak için değil, tek bir amaçla bağımsız adaylarla seçime katılıyor: Bu düzene karşı dikilmek için! “Bu karanlıktan tek kurtuluş çaresi sosyalizmdir” diyebilmek, bunu yığınlara anlatabilmek için. Asıl gerçekçi olan işte budur.
YURTDIŞINDAKİ SUÇ ORTAĞI GERÇEKÇİLER
Türkiye’nin bu duruma gelmesinin tek suçlusu Tayyip Erdoğan değildir. O, emperyalizmin ülke üzerinde oynadığı oyunların, plan ve projelerinin son döneminde sahne almış biridir. Gerçekçi olma iddiasındakiler bu sahnenin asıl aktörlerini, baş oyuncuların nerede olduklarını bilmelidir. Tayyip şimdi aklı sıra kendisini ülkenin başına saran emperyalist güçler arasında denge oyunlarına girişerek ayakta kalmaya çalışmakta. Kâh Bosna’da Alman emperyalistlerine işaret göndermeye, kâh İngiltere’ye giderek kendisine taraftar yaratmaya çabalamakta... Bunun için futbolcuları bile reklam malzemesi yaptığına şahit olduk. Bu arada elinde bir koz daha tuttuğunu sanıyor: Yurtdışındaki, özel olarak da Al-manya’daki Türkiyeli işçiler. Bunların bir kısmı onlarca yıl boyunca hem Federal Alman devletinin, hem de T.C. hükümetlerinin elbirliğiyle desteklediği gericilik yuvalarının, faşist örgütlerin, camilerde toplaşmış gericiliğin kapsadığı bir yığındır. Bunlar gerçekçilik adına değil, gerici, dinci ve faşist ideolojileri nedeniyle Tayyip’i destekleyecek, Akp’ye oy verecekler.
Benim sözüm, solculuk adına, ilericilik ve demokrasi uğruna düzen partilerinden birine oy vermek zorunda olduğunu sanan, burjuvazinin merceğinden geçip kırılmış olasılıkları gerçeklik olarak kabullenenlere.
Yurdumuz, piyasacılığın milyonları vahşice sömürdüğü, gericiğin yüzyıllar öncesine götürmeye çalıştığı, halkın ortak servetinin yerli-yabancı sermaye tarafından yağmalandığı karanlık bir ülkeye dönüştü. On milyonlarca emekçi ve namuslu insan, bu arada kendi akraba ve yakınlarınız da bu karanlık içinde boğulmamak için çırpınmakta. Bu suç denizini yaratan düzen karşısında susmak da artık affedilmez bir suçtur. Bu düzene “artık dur” dememek, gerçekçilik adına ve bile bile “kötü gitsin diye daha az kötüyü desteklemek” de yeni kötülüklere suç ortaklığı yapmaktır. Yurtdışındaki seçmenler gerçekçi olmak istiyorlarsa, bu suça katılmamalıdır.
En gerçekçi olanı yapmalı... Söylemleri ne olursa olsun düzen partilerinin tümünü reddetmeli... Aklıyla, yüreğiyle işçi sınıfının ve emekçi yığınların sesi olmayı ilke edinmiş komünistleri, bağımsız adayları desteklemeli... Ve en gerçekçi olan şu sözü söylemeli: “Bu düzen değişmeli!”