top of page

“Ostermarsch” ve barış 

Haluk Arıcan

İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük bir yıkımla çıkan Almanya’da savaş karşıtlığı, 1945’ten sonra en önemli gündem maddesi olma özelliğini uzun süre kaybetmedi. Soğuk Savaş döneminin başlamasıyla, çoğu kişinin tarihe karıştığını umduğu Alman militarizminin Federal Almanya’da (FAC) yavaşça sahnedeki yerini alması kadar, sosyalist Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (ADC) kurulması da bunda önemli bir rol oynadı. 

1945’ten 1956’ya kadar süren dönem, barış mücadelesinde niteliksel olarak bir dönemin kapanışına denk gelir. Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) 1956 yılında yasaklanmasıyla, işçi sınıfının batıda örgütlü ve kitlesel olarak barış mücadelesindeki konumu siyasi anlamıyla sona ermişti. Sosyal demokrat SPD’nin ve onun güdümündeki sendika konfederasyonu DGB’nin anti-militarist “muhalif” siyaseti de 1959 yılındaki Bad Godesberg Kongresi sonrasında, hükümete koalisyon ortağı olarak girme olasılığının doğmasıyla bitmişti. 

1960 Paskalya tatilinde çoğunluğu kilise çevresinden olmak üzere bir grup pasifist barış yürüyüşü düzenledi. 1960’lı yılların sonuna gelindiğinde yüz binlerce kişi bu yürüyüşlere katılıyordu. Hareketin bu dönemki özelliği, partiler üstü olması ve ne kapitalizmi ne de burjuva demokrasisini sorgulamasıydı. Siyaset dışılık, fiiliyatta komünistlerin siyasi faaliyette bulunmalarına engel olunması anlamına geliyordu. Daha sonraki merkezi örgütlülüğü reddeden “Parlamento Dışı Muhalefet” akımının ilk nüveleri de burada oluşuyordu. 

Paskalya yürüyüşleri, SPD-FDP koalisyon hükümetini içerde sola karşı baskı, dış politikada ise ADC’ne karşı kucaklayarak boğma siyaseti anlamına gelen Doğu Politikası’nın (Ostpolitik) etkisiyle 1969 sonrasında önemini kaybetti. Ancak 1979 yılında NATO’nun Avrupa ve Federal Almanya’ya nükleer başlıklı füzeler yerleştirme kararıyla yeniden canlandı. Ekim 1981’de Bonn’da yapılan mitinge 250 bin, 10 Haziran 1982’deki mitinge 350 bin civarında barış eylemcisi katıldı. 1983’te yapılan ve federal düzeyde bir hafta süren etkinliklerde 3 milyon kişi yer almıştı. 

1980’li yılların sonuna gelinirken, sosyalizmden kaçış, iktidardan kaçışa, sınıf işbirlikçiliği, sınıftan kaçışa, sonuçta teslimiyete yol açtı. Reel sosyalizmin çözülüşünden sonra Paskalya Yürüyüşleri, pasifist-etik değerlere geri dönerken, Alman askerlerinin ülke dışında görev almaları ve savaşa katılmalarından daha çok, Almanya’nın silah satışlarına yönelik tepkilere odaklandı. Bugün artık federal ordu, orta öğretim kurumlarında her hafta bir tanıtım toplantısı düzenlemekte, işsiz gençlere meslek eğitimi ve garantili iş sunan bir işyeri niteliğiyle karşımıza çıkmakta. Üniversiteler NATO ve Savunma Bakanlığı’yla ortak proje yapmakta, silah tekelleri için teknoloji oluşturmaktalar. 

Barış mücadelesini ideolojilerden, siyasetten, sosyalizm mücadelesinden ayırma girişimi, mücadeleyi yürüten kitleleri burjuva partilerine mahkûm ediyor ve mücadeleyi bitiriyor. Bu nedenle, komünistler sadece savaş karşıtı, sınıfsal bağları kopmuş bir barış politikası sürdürmezler. Savaşın nedeni olan kapitalizmi olanca açıklığıyla gösterir, barışın mümkün olabileceği tek sistem olan sosyalizmi vurgularlar. Barış için mücadele de bu anlama gelir. 

bottom of page