top of page

İnsanlık tarihinin büyük kazanımı

Ekim Devrimi

Yüzüncü yılını doldurdu! İşçi sınıfının bilinçli kesimleri kıvançla, heyecanla anıyor. Sermaye sahipleri ve onların düzenine hizmet eden politikacılar da nefretle. Kapitalist sisteme uşaklık eden ideologlar ve tarihçilerse, tüm güçleriyle yalanlar ve saptırmalarla süslü karşı propagandalar üretmeye devam ediyor. Gün geçmiyor ki, yayın dünyasında, medyada bu tarihsel olayı en incesinden en kabasına her türlü iddialarla karalamaya çalışan bir makale, bir kitap, bir sözde araştırma yayımlanmasın, televizyonlarda bir program yer almasın.

Nedir Ekim Devrimi ile alıp veremedikleri? Nedir yüz yıl önceki bu olay karşısındaki nefretleri? Gayet basit: Rus Çarlığı sınırları içinde yaşamakta olan bilinçli işçiler ve emekçiler komünistlerin öncülüğünde iktidara el koyarak çarlık sistemini alaşağı ettiler. Sistemin her sınıf ve tabakadan destekçilerini ve çeşitli sol görünüm altında sistemi ayakta tutan kesimleri, devrim kaçkınlarını da etkisizleştirerek asillerin, sermayedarların, büyük toprak sahiplerinin ve kilisenin iktidarına son verdiler.

İşçi sınıfı, onu destekleyen yoksul köylüler, askerler ve emekten yana aydınlar el ele vererek yepyeni bir düzen kurdular. O yıllarda alabildiğine geri kalmış, her çeşitten mütegallibenin ağır sömürü ve baskısı altında ufukları kararmış, işsiz, aç ve sefil insan sürülerinin dolaştığı ülkeyi ışığa boğdular.

Zor başlangıç

Bu yeni düzeni kurmak için yola çıkan işçi sınıfının işi hiç de kolay olmadı. Günümüzde bile Ekim Devrimi’ni bir saray darbesine indirgemeye çabalayanlar devrimi yenilgiye uğratmak için ellerinden geleni artlarına koymadılar. Komünistlerin, iktidarı ele geçirdikten hemen sonra I. Dünya Savaşı’na son vermesine karşın, ülke Batılı kapitalist devletlerin el birliğiyle destekledikleri bir iç savaşa sürüklendi. Emperyalist ülkelerin silah, cephane ve para desteği ile kurulan Beyaz Ordular ülkeyi ateşe vermekten çekinmediler. Ne var ki, Komünist Parti önderliğinde örgütlenen işçi ve emekçiler büyük fedakârlıklar göstererek tüm saldırıları püskürtmeyi, emeğin düşmanlarını yenmeyi başardılar. “Saray darbesi” imiş! Geniş emekçi yığınların desteği olmaksızın böylesine bir zafer kazanılabilir miydi? Batılı kapitalist devletlerin Rus Komünist Partisi, onun önderi Lenin ve devrim sonrası kurulan sosyalist ülke karşısındaki aşağılık kompleksi ve kurtulamadıkları korku işte o günlere dayanır.

Çarlıktan kalan yıkıntı

Rus işçi sınıfı, Ekim Devrimi ile birlikte, tamamen dışa bağımlı, işsizlik, açlık ve sefaletin kol gezdiği bir ülke devraldı. Birkaç örnek vermek gerekirse, ülke bankalarında mevcut sermayenin %50’sinden fazlası İngiliz, Fransız ve Alman bankalarına aitti. Ve tabii bunlar yatırım alanlarını, ne üretileceğini, o ürünlerin nereye satılacağını ve nereden ne alınacağını da belirliyorlardı. Donezk kömür yatakları, Lena altın madenleri, Bakû petrolleri, bunların %50’sinden fazlasının sahibi görünen emperyalistlerin kontrolündeydi. Demir, bakır, asbest, mangan ve platin madenlerinin gelirleri Çarın sarayına ve bir avuç işbirlikçisiyle birlikte emperyalistlerin kasalarına akıyordu. Yeraltı-yerüstü zenginlikleri herkesçe bilinen uçsuz bucaksız ülke her tarafından talan ediliyordu. Açlık kol gezerken ve yığınsal ölümlere neden olurken, ülkenin tahıl ürünleri yok bahasına batılı emperyalist ülkelere ihraç ediliyordu. Buna rağmen taşıyamayacağı ağır dış borçlar altında beli bükülen Rus Çarlığı bu borçları, faizlerini ve faizlerin faizini sadece parayla da ödemiyordu. Bu ödemede, emperyalistlerin çıkarlarına uygun olduğu için girişilen savaşlarda halkın çocuklarının akan kanı da vardı. Bunların en ağırı da 1914’de I. Dünya Savaşı’nda yaşanmaya başlamıştı. Kısacası, Rus Çarlığı yarı sömürgeci bir imparatorluk olmasına karşın, Avrupa’nın en dışa bağımlı ülkesi durumundaydı.

Kısa zamanda gerçekleşen mucize

İktidarı ele alan komünistler işçi sınıfı ve emekçi yığınların desteğiyle giriştikleri sosyalizm kuruculuğuyla birlikte kısa zamanda mucizevi başarılara imza attılar:

-Mütegallibenin iktidarıyla birlikte emeğin sömürüsüne de kesinlikle son verildi. 

-İşçiler kimi yerde 12, 14, 16 saat çalışmaya zorlanmaktan kurtuldu: 8 saatlik işgünü yasalaştı.

-İşsiz yığınların sefalet içinde oradan oraya sürüklendiği ülkede tüm yurttaşlara çalışma hakkı tanındı.

-Yeri yurdu olmayan, köprü altlarına, mağara kovuklarına sığınan insan kalmadı. Sosyalizm tüm yurttaşlara konut hakkı tanıdı.

-İnsanca yaşamak için gerekli emekli aylığıyla birlikte emekçilerin gelecek korkusu silinip atıldı.

-Kadın ve erkek eşitliği de ülke anayasasında ifadesini buldu.

-Avrupa’nın okuma-yazma oranı en düşük ülkesinde açılan kampanyalarla birlikte, 20 yıl içinde ülkenin en ücra köşelerine dek kadın ve erkek okur-yazar oranını % 98’e çıkarmayı başardılar. Gençler, ülkenin her yerinde kurulan ve bilimsel eğitim veren okullarda, üniversitelerde bedava eğitim olanağına kavuştular. Sistemin kilisenin de yardımıyla yoksulluk ve cehaleti kader olarak kabul ettirip boyun büktürdüğü işçi ve yoksul ailelerin gençlerinden profesörler, bilim insanları, aydınlar yetişmeye başladı.

-Sadece mütegallibenin, asiller ve para babalarının inhisarında olan her türlü kültürel etkinlik, tiyatrolar, opera ve baleler, konserler, sergiler kapılarını emekçilere açtılar. Yoksulların çocuklarından ünlü sanatçılar yetişir oldu.

-20. Yüzyıl başlarında tifo, tifüs, kolera, verem ve difteriden her yıl on binlerce insanın kırıldığı, bataklık bölgelerde sıtmadan ölümlerin güncel olay kabul edildiği ülke, 20 yıl içinde bu belalardan kurtarıldı. Rusya halkı  bu ölümlerin kader olmadığını öğrendi. Bir zamanlar büyük kentler de içinde olmak üzere 100 doğumdan sadece ikisinin ebe yardımı alabildiği ülkede, en uzak bölgelerde yaşayan insanlar bile kimi zaman uçak ve helikopterlerle düzenli olarak gelen ekiplerden bedava sağlık yardımı alır oldu.

Sosyalizmin kazanımlarını tek tek sayarsak bu sayfalara sığdıramayız. Özetle: Ekim Devrimi’nin kazanımları sayısız parlak örneklerle günümüzde bile tüm kapitalist ülkelerde işçi sınıfının mücadelesine yol gösteriyor. Kapitalist dünya ona düşman olmayıp da ne yapacak?

Emperyalizmin büyük kaybı

Bir zamanlar emperyalistlerin dayatmasıyla ve Çar’ın emriyle bütçeden alması gereken payın Ortodoks Kilisesi’ne devredilmesiyle sürekli engellenen sanayileşme dev adımlarla ilerledi. Her yerde kurulan fabrikalar ve işletmelerle  ileri bir endüstri ülkesi yaratıldı. 

Kurulan kolhozlarla, tarım ve hayvancılık alanında yapılan yeniliklerle, ülke kısa zamanda tarım ürünlerinde kendine yeter hale geldi. Dahası, ürün fazlasını ihraç edebilecek verimliliğe ulaştı.

“Halkların zindanı” olarak bilinen Rus Çarlığı, Avrupa’da en çok ulus ve halkın aynı sınırlar içinde yaşadığı ülkeydi. Irkçılığın, milliyetçiliğin körüklendiği bu zindan da yerle bir edildi. Sosyalizm, bir zaman birbirine karşı kışkırtılan, kimi zaman birbirlerini kıran uluslara kendi sınırları içinde özgürce ve diğer ulus ve halklarla kardeşçe bir arada yaşayabileceğini öğretti.

Ekim Devrimi ile birlikte emperyalistler alabildiğine yağmaladıkları ve sömürdükleri uçsuz bucaksız toprakları kaybettiler. Rus Çarlığı’nın kalıntısından tüm ülke değerlerinin, emeğin yarattığı her ilerleme ve başarının halkın yaşamına doğrudan yansıdığı bağımsız bir ülke yaratıldı. Üstelik bu ülke vakit geçirmeksizin emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi veren ulusların yardımına koşmakta gecikmedi. Türkiye Cumhuriyeti de bunların ilklerindendi.

O yıllarda ülkeyi her taraftan kıskaca alarak yağmalayan emperyalistler, komünistlerin devrim sonrasında ülkelerinin böylesi dışa bağımlılığına son vermelerini nasıl hazmetsinlerdi ki? Acısı bugün bile içlerinde duyuyorlar.

Korkunun ecele faydası yok! Tarihin tekerleği ileriye doğru dönmekte. Gün gelecek, tek tek ülkelerde işçi sınıfı ve emekçi yığınlar artık zincirlerinden boşanan kapitalist baskı ve sömürüye karşı örgütlenerek iktidara yürüyecek. Ekim Devriminin, reel sosyalizmin dersleri daha da mükemmel bir sosyalizm kuruculuğunun yolunu aydınlatacak.

bottom of page