top of page
  • Grey Twitter Icon
  • Grey Facebook Icon

Komünist Manifesto'nun 170. yılında

Partili Mücadele Fikri

Boran Behiç

Reel sosyalizmin çözülüşünden sonra dünyada barış ve refah rüzgârlarının eseceği iddia edilen neoliberal dönemi coşkuyla selamlayanların ajandasına yazdığı en önemli mesele, marksizmi toptan ortadan kaldırmaktı. Tek kutuplu dünyanın barış ve refah vaatleri çok büyüktü. Ancak üzerinden geçen yaklaşık 30 yılda marksizmin, ortadan kalkmak bir yana, bugün dünyadaki egemen sınıfın gericiliği ile boğuşan halkların tek umut ışığı olduğunu her gün yeniden ispat ettiği görülüyor. 

Marksizmin parti programı olarak kaleme alınmış olan Komünist Manifesto’nun yayınlanışının üzerinden şubat ayı itibariyle tam 170 yıl geçmiş oldu. 

Manifesto’nun kaleme alındığı yüzyıldan bugüne insanlık çok değerli deneyimler edindiği gibi tarihin en karanlık dönemlerini de yine bu zaman aralığında gördü. İnsanlığın üzerine bir karabasan gibi çökmüş olan kapitalist düzen geçici bir zafer elde etmiş olabilir, ama komünistlerin manifestosu, üzerinden geçen onca yıla rağmen hâlâ insanlığın kurtuluşu için yol göstermeye devam ediyor. 

Marksist düşüncenin, ortaya çıktığı döneme bakıldığında yalnızca o dönemin kabul gören düşünce kalıplarıyla ve felsefe akımlarıyla hesaplaşmakla yetinmediği görülür. Marksist felsefeyi kendinden önceki felsefi akımlardan ayıran belki de en önemli özellik, hesaplaştığı felsefi düşüncelerin toplumsal kökenlerini yani sınıfsal aidiyetlerini iyi analiz etmesi ve kendisi de dahil olmak üzere felsefeyi topyekûn bir kategori olarak bilinmezlik, açıklanamazlık -dolayısı ile mutlak değişmezlikten- kurtarıp, bilimin bir alt dalına, zaman ve nesnellikle sürekli etkileşim içerisinde yer alan bir somutluğa kavuşturmasıydı. 

Komünizm bir alternatif olarak kendini hissettirdiği oranda karşısına aldığı sınıf tarafından hedef tahtasına kondu. Burjuva sınıfına karşı o dönemde yapılan her türlü muhalefet komünistlikle yaftalanarak marjinalleştirilmeye çalışıldı. Avrupa halkları üzerinde bir komünist hayalet dolaşıyordu ve bu hayalet tüm kötülüklerin sorumlusu haline getiriliyordu. 

Tanıdık geldi değil mi? 

Bugün de ülkesindeki yoksulluğa, ağır yaşam koşullarına, geleceksizliğe itiraz edenleri; gerçek toplumsal barışın patronsuz bir dünyada mümkün olabileceğini haykıranları; başka ülkelerin halklarına ölüm ve acı taşıyan savaşları protesto eden, kendi ülkesindeki yerli-yabancı sömürgenlerden kurtulmaya çalışan yurtseverleri, yaşadığı toprakların doğasını korumak için yağmacılara karşı mücadele edenleri, komünist olarak yaftalıyorlar, onur duyarız! 

Komünist Manifesto’nun yazıldığı dönemde varolan toplumsal sınıfların bazıları daha yazarları hayattayken tarihe karışmıştı, bazılarına ise atfedilen ilericiliğin fazla iyimser olduğu on yıllar içinde tarih tarafından kanıtlanacaktı. Ancak komünist manifestonun özünü oluşturan bileşenlerine bakarsak bugün hâlâ güncelliğini koruduğunu görürüz. 

Komünist Manifesto, özel mülkiyetin toplumsal eşitsizliğin kökeni olduğunu tespit eder ve sınıfsız, sömürüsüz bir dünyaya giden yolda ilerici özne olarak işçi sınıfının siyasal iktidarı alması gerektiğinin altını çiziyor. 

Tarihe ve önünde uzanan geleceğe sınıfsal bir süzgeçten geçen düşüncelerle bakması 170 yaşındaki bu metnin bugün de işçi sınıfının elinde önemli bir silah olmasını sağlıyor. 

bottom of page