Barış harekatının yetersizleştiği nokta: Bir toplu cinayet mekanizması
Alper Toktimur
Sosyal demokrasi 2.0 :
İhanetin güncellenmiş hali, ya da Sol Parti’de umut aramak
Talip Güngör
Avrupa’da sosyalizm süreçlerini bitiren 1989 karşıdevrimleri üzerine çok yazıldı. Aradan geçen çeyrek yüzyıldan sonra en azından bizim sol diye tabir ettiğimiz çevrelerde, ihanet ile başlayıp karşıdevrim ile nihayete eren bu süreçlere artık kimse olumlu bakmıyor. Sosyalizm sonrası topraklarda yaşanılan acılar, savaşlar, yıkım ve kıyımlar Ertuğrul Kürkçü türünden emperyalizmin gönüllü aklayıcıları hariç (ilgilenenler Kürkçü’nün 27.10.2017 tarindeki “gazete duvar” röportajına göz atabilirler) görmek isteyenler için yeterince öğretici olmuştur.
Sosyal demokrasi kelimesinin lügatimizden çıkartılışının 100. yılındayız. Lenin ünlü “Nisan Tezleri”nde çok keskin ve açık bir dil kullanır :
”(...) ve parti ismi değiştirilmelidir. Savaş öncesinde sosyalizme ihanet eden sosyal demokratlardan ve burjuvaziyi savunanlardan ayrılmak için partinin ismi Komünist Parti olarak değiştirilmelidir.”
Emperyalist savaşın payandası olmakla kalmayan sosyal demokrasi, 1918 Alman Kasım Devrimi’nin boğulmasında da burjuvazinin askeri çetelerinden çok daha etkileyici ve belirleyici olabilmiştir. Sermayenin kanlı iti olmakla övünen bir Savunma Bakanı (Gustav Noske), Liebknecht’in “sosyalist cumhuriyet” çağrısına burjuva Alman Cumhuriyeti ilanı ile karşılık veren bir Başbakan (Philipp Scheidemann), ya da emperyalizmin ordusu ile devrimin ezilmesi için Ebert-Groener Paktı temelinde işbirliği yapan bir parti başkanı (Friedrich Ebert) çıkartmak SPD için en ufak sorun oluşturmamıştır.
Tarihsel sosyal demokrasi sosyalizm sonrası dönemde kitleleri uyuşturmak, kapitalizmin sınırlarını korumak ve sermayeye hizmet konusunda elinden geleni yapmaya devam etmiş ve bu ‘hizmetlerinin’ faturasını da tüm kıta Avrupa’sında siyasi anlamda biterek (İtalya, Fransa, İspanya, Yunanistan) ya da önemsizleşerek (Almanya, İskandinavya) ödemiştir.
Bilinen bir burjuva siyaset yasasıdır: “Sermaye ihaneti sever, hainleri değil”. Bu bağlamda eski sosyal demokrasinin asıl hak ettiği yere yuvarlanmış olmasını dert edinecek değiliz. Asıl kaygımız, buradan doğan boşluğun komünistlerce değil de yeni sosyal demokratlar tarafından doldurulmasıdır. Yeni sosyal demokrasi, sermaye sınıfına hizmette eskisinden daha mahir olabileceğini hükümete gelebildiği Yunanistan örneğinde en kısa zamanda kanıtladı. O halde bu sınıf işbirlikçilerinin maskesini düşürmek, işçi ve emekçiler arasında sınıf bilinci ve sınıf kinini diri tutmak vazgeçemeyeceğimiz görevlerdendir.
Siyasi hayatına Sol Parti (Die Linke) olarak devam eden Almanya’nın yeni sosyal demokratları nedendir bilinmez başka her konuda oldukça sol pozisyonları olan çevremizdeki birçok emekçi tarafından hak etmedikleri bir hoşgörü ile takip ediliyorlar. Antikomünizmin devletin gayrı resmî ideolojisi olduğu bu topraklarda, önüne “demokratik”, “özgürlükçü” gibi sıfatlar koyarak sosyalizmden bahsedilmesi bir yere kadar etkili olsa da, asıl sorun “kötünün iyisi” olarak tanımlanabilecek çaresizlik sarmalından kaynaklanmaktadır. Öyle ya, başka hiçbir sol örgütün %5 barajını aşacak durumu yoktur. Egemen varsayıma göre, var olan partiler arasında en “sol”daki yapı budur, güçlenen sağa karşı oylar boşa değil, Sol Parti’ye gitmelidir… Türkiye’den de oldukça tanıdık gelecek bu argümanların hiçbirisinin geçerliliği ve meşruluğu yoktur. Oysa ki, kötünün iyisi de kötüdür; sağın en “sol”u da hâlâ sağdır. Bir kavramın önüne “özgürlükçü” ya da “demokratik” şeklinde ekler geliyorsa, o kavramın hükmü de yoktur… Liste uzatılabilir, ama buna gerek de yoktur.
1989’da yaşanılan altüst oluşa karşıdevrim diyorsak, bu karşıdevrimin aktörlerini de tanımlamak, isimlendirmek, bilinç ve vicdanlarda yargılamak zorundayız. Burada kastedilen, dışardan baskısını hiç eksiltmeyen ve elinden geleni ardına koymayan emperyalizm değil. Partinin ismini Demokratik Sosyalizm Partisine dönüştürürken, yaşanması kaçınılmaz olan yenilgiyi, bozguna dönüştüren, bütün mevzi ve kazanımlardan hiçbir direniş göstermeden feragat eden Gysi/Bisky/Modrow gibi isimlerden oluşan karşıdevrimci yönetimin suçları unutulmamalıdır.
Bunlar iki milyondan fazla parti üyesini hareketsizliğe ve çürütücü beklemeye mahkûm ettiler. Karşıdevrimin bütün yasa ve kararlarını güle oynaya bizzat çıkarttılar. Sosyalist mülkiyeti inanılmaz bir aymazlıkla sermayeye hediye ettiler. Partideki bu gidişata karşı çıkan komünistleri ve daha öncesinde partide sorumluluklar almış değerli yönetici kadroları da “beton kafalı stalinistler” diyerek partiden “temizlediler”. Komünistlerin bu modern Ebert ve Scheidemann’lar ile daha görülmemiş hesabı var.
Karşıdevrimin 25. yılında Alman toplumunun yarısından fazlasının sosyalizm fikrine hâlâ olumlu baktığı, kapitalizmin var olan sorunların hiçbirisine çözüm olmayacağı şeklindeki kanının giderek yayıldığı koşullarda, asıl işlevi yaşanmış sosyalizme küfretmek olan bir partinin kamuoyuna tek sol alternatif olarak dayatılması ve pazarlanmasına bir son verilmelidir. Çare, sosyalizmi sahiplenen ve hedefleyen komünist partilerin güçlendirilmesindedir.