top of page

Faşizme karşı mücadelede

sosyal demokrat yalanlar 

Haluk Arıcan

Almanya’da 1933’te komünistlerle (KPD) sosyal demokratlar (SPD) faşistlere karşı birlikte mücadele edebilselerdi, Nazi iktidarı engellenebilir miydi? Bu sorunun yanıtının çoğu solcu için net olduğu iddia ediliyor: “Sosyalist hareket içindeki sol sekter yaklaşımlar ‘sosyal demokrasi=sosyal faşizm’ gibi tutumlar olmasaydı, SPD, KPD ile birlikte mücadele eder, işçi sınıfının birliği sağlanırdı. Böylece faşizm yenilebilirdi.” 

Yanlış sorunun doğru yanıtı olmaz. Alman sosyal demokrasisini belirleyen, kapitalizmi parlamento mücadelesiyle iyileştirmekten ibaretti. SPD’nin, düzeni işçi sınıfı lehine toptan değiştirmek, yani devrim için mücadele eden KPD ile sermayeyi karşısına almadan ortak bir anti-faşist mücadele yürütmesi imkansızdı. 

Üstelik SPD özellikle 1917’den sonra hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde saldırgan bir anti-komünist siyaset yürüttü. 

1919-21 arasında Alman devrimini kanla bastıran, Rosa Luxemburg gibi KPD’nin yüzlerce kadrosunun ve binlerce işçinin öldürülmesi emrini veren Friedrich Ebert, Gustav Noske gibi SPD’li devlet yöneticileriydi. 

Mart 1921 Hamburg tersane grevinde polis kurşunuyla 22 işçi, 29 Mart’ta orta Almanya’daki grevlerde en az 150 işçi, 13 Ağustos 1923 Hamburg tersane işçilerinin protestosunda toplamda 200’e yakın emekçi öldürüldü. Ekim 1923 Saksonya Eyaleti, 11 Mayıs 1924 Halle, 1925 Halle’de KPD’nin seçim mitingi... Bütün bu tarihler SPD’li içişleri bakanlarıyla, SPD’li polis şeflerinin verdikleri emirle polisin ateş açtığı ve çoğu komünist en az 10 işçinin öldürüldüğü katliamların kısa bir dökümü! 

Bu sürede, sosyal demokratların “alınmalarına” ve komünistlerle işbirliğine girmemesine neden olduğu iddia edilen, 1928 yılı sonunda gündeme gelen “sosyal-faşizm” teriminin kullanılmaya başlanmasına daha yıllar vardı. 

10 ve 16 Ekim 1923’te Saksonya ve Thüringen eyaletlerinde SPD-KPD koalisyon hükümetleri kuruldu. SPD merkezi komünistlerle koalisyona kesinlikle karşıydı. SPD’li Devlet Başkanı Ebert, “olağanüstü hal” ilan ederek orduyu önce ekim ayının sonunda Saksonya’ya soktu. Ordu, bütün resmi binaları işgal ederek hükümeti düşürdü; 50 işçi öldürüldü. Ebert, kasım ayı başında aynı senaryoyu Thüringen eyaletinde sahneye koydu. KPD’nin genel grev çağrısı, yasalara bağlılık adına SPD’nin sol kanadında yankı bulmadı. 

1930’lu yıllara kadar KPD’nin, SPD ve sosyal demokrat sendika konfederasyonu ADGB’ye yaptığı bütün işbirliği çağrıları ya reddedildi ya da KPD, sosyal demokratlar tarafından her seferinde yarı yolda bırakıldı. Bu durum sonuçta kitlelerde genel olarak sola karşı güven kaybına neden oldu. 

Alman sosyal demokratlarının Sovyetler Birliği’ne ve KPD’ye karşı olmaları bir histeriden kaynaklanmıyordu. SPD, Alman Devrimini kanla boğarken, Rosa Luxemburg ve diğer komünistlerin değil, kendilerinin sosyalizmi kurduğunu iddia ediyordu. Buna göre SPD, kapitalizmle Sovyet sosyalizmi arasında “üçüncü yolu” temsil ediyordu: Reformlar yoluyla gerçekleşecek sosyalizm. 

1928 yılında, Alman sanayisi üretimde ABD’nin ardından ikinci sıraya yükseldi. Bu gelişme SPD içindeki reformizmin kendini ispat ettiği yanılsamasına destek oldu. Kapitalizmde sanayi olağanüstü organize olmuştu. Devlet aracılığıyla tekelerin “demokratik yoldan kontroleri” mümkündü. Böylece tedrici olarak sosyalizme geçilebilirdi. 

Sınıfsal bakışın olmadığı bu çözümlemede devrim ve komünistler gereksizleşmekle kalmıyor, barışçıl geçişe zarar veren bozucu engeller oluyorlardı. 

Bundan dolayıdır ki, 1924 ve 25’te Alman burjuvazisinin Sovyetler Birliği ile ilişkileri geliştirmek için yürüttüğü görüşmelere en fazla SPD karşı çıkıyordu. SPD’nin yayın organı Vorwärts’te 1925 yılı boyunca Ekim Devrimi’ne saldıran ve Almanya’nın Sovyetler’le değil, Batı Avrupa ve ABD ile anlaşmasını talep eden yazılar yer aldı. Zaten Vorwärts’e göre “Sovyet dış politikası, temelde emperyalist bir dış politikaydı”. Alman (dış) politikası ise “barış” siyasetiydi! 

KRİZ VE KAPİTALİZM KÖRLÜĞÜ 

Kapitalizmin büyük krizine aylar kalmışken, 1929’un mayıs ayında Magdeburg’da SPD Kongresi yapıldı. Burada konuşan SPD’nin önemli simalarından Wilhelm Ditmann “Artık (Almanya’da) tam bir kapitalizmde yaşamıyoruz, iktisadi, siyasi ve sosyal olarak sosyalizme geçiş dönemine girmiş bulunuyoruz” müjdesini veriyordu. 

Alman sermayesinin, 1930’dan sonra netleşen SPD’den umut kesip, faşist bir partiyle yol alma tavrı da SPD’nin komünistler karşısındaki siyasetini değiştirmedi. Bu tarihten itibaren SPD merkezi hükümetlerde yer almazken, Hitler’e giden yolun taşlarını Olağanüstü Hal Yasaları (OHY) ile döşeyen Brüning Kabinesi, SPD tarafından destekleniyordu. Prusya gibi eyaletlerde hükümette olan SPD, bu yasaları 1933’e kadar KPD’ye karşı büyük bir hevesle uyguladı. 

1933 yılında Hitler iktidar geldiğinde, silahlı paramiliter güce sahip olan tek parti Hitler’inki değildi. SPD öncülüğünde kurulan milis örgütü Reichbanner (İmparatorluk Sancağı) faşizm ve komünizm tehlikesine karşı oluşturulmuştu. Silahlı ve askeri eğitim almış milyonlarca üyeli bir örgütten bahsediyoruz. 1933’te bunlar harekete geçmek istedikleri vakit, SPD’nin genel yanıtı “İçsavaş çıkmasın, bekleyelim; zaten ekonomiyi birkaç aydan fazla idare edemezler” şeklindeydi. 

Komünistlerin sayıca ve silah bakımından daha güçsüz ama militan örgütü Kızıl Cephe Savaşçıları Birliği, tarihe “Kanlı 1 Mayıs” olarak geçen ve 32 komünist işçinin polis kurşunuyla öldürüldüğü katliamdan sonra 1929’da yasaklanmıştı. KPD ise büyük bir baskı altındaydı. Gerek 1 Mayıs katliamı emrini veren gerekse komünist örgüt ve yayınları yasaklatan Prusya eyaleti içişleri bakanı ve Berlin polis şefi de SPD’liydi. 

Naziler iktidara geldiklerinde, Berlin’de SPD yönetimindeki siyasi polisin daha önceden hazırladığı ayrıntılı listeler sayesinde, içinde KPD Genel Başkanı Thälmann da olmak üzere on binlerce komünist kadroyu çok kısa süre içinde ele geçirdiler. 

SPD yöneticileri, KPD’nin bütün milletvekilleri tutuklanırken, hâlâ Hitler’in seçimleri kazandığı, SPD’nin parlamentoda muhalefet edeceği masallarını anlatıyordu. Sosyal demokratlar faşizm karşısında teslim olmuştu. Bunun nedeni faşistlere sempati duymaları değil, anti-komünist olmalarıydı. Çözülme büyük oldu. Sosyal demokrat sendikalar birliği ADGM, SPD ile bağlarını kopardığını, Hitler’in dış politikasını desteklediğini ve Nazilerin düzenlediği 1 Mayıs kutlamalarına katılacaklarını duyurdu. 2 Mayıs günü ADGM yasaklandı, mallarına el kondu, sendika yöneticileri tutuklandı. 

Komünistlerin hatası, SPD’ye sırt çevirmeleri değil, sosyal demokrasiyi burjuva sınıfı ile işçi sınıfı arasında tuttuğu geçişken alandan söküp atamamalarıydı. Sınıfın saflarını netleştirmekte, akıl karışıklığını ve sonunda bezginliği önlemede yeterince başarılı olamamalarıydı. Bunun bedeli çok ağır oldu. Gerisi, hâlâ burjuvaziden medet umanların yalanlarıdır. 

bottom of page