top of page

Berlin Duvarı'ndan Federal Almanya'nın batı sınırına bakarken

Ölümler ve kapitalist özgürlük

Haluk Arıcan

Çok renkli olduğu iddia edilen Federal Almanya’daki siyasi atmosfer, sosyalizm söz konusu olduğunda neredeyse tek ses olur. Medyası da dahil, kamusal alanda farklı bir anlatıma tahammül pek yoktur. Sosya-lizmin Almanya topraklarında ete kemiğe büründüğü Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC) ile bağlantılı konularda ise bunun istisnası yoktur. 

Berlin Duvarı ile ilgili tartışmalar buna en iyi örnektir. “Almanya’nın ortasına keyfi bir sınır çekilmiş, hatta Berlin’e duvar örülerek Almanya bölünmüştür.” 

İki Almanya’nın, birbirine düşman farklı toplumsal sistemlere sahip, uluslararası hukuk tarafından tanınmış iki farklı devlet olduğunu kabul edenler de, Berlin Duvarı’nda, yani sınırda öldürülenlerin, ADC vatandaşı olsalar bile Almanlar olduğuna vurgu yaparlar. Ve bugüne kadar (olmadığı için) bulunamayan “Askerlere Sınırda Her Kaçana Ateş Etme Emri” gündeme getirilir. “Sistemler farklı olsa da, ne kadar tehlikeli bir sınırda bile olsa, bir devlet vatandaşını vurabilir mi?” Yanıt açık olsa gerek! 

Berlin Duvarı, kenti tam ortasından, yani sokak ortasından kenti ikiye bölen bir sınırdı. Uluslararası bir sınır. 1961’den 1989’a Berlin Duvarı’nda, ki 100 km’si duvar 155 km. uzunluğunda bir sınırdan bahsediyoruz, takriben 140 kişi ölmüş veya öldürülmüştür. 

Komünistler, iki sistem arasındaki soğuk savaş ortamını ve Federal Almanya’nın kışkırtmalarını hatırlatırken, her bir sivil ölümün kaçınılması gereken bir ölüm olduğunu da vurgularlar. 

ADC’ye yüklenen suç “Almanları, vatandaşlarını sınırda öldürme ve sınır görevlilerine ateş etme yetkisi” verilmesidir. Bu aynı zamanda, Federal Almanya’da böyle bir durumun olmadığı, olamayacağı anlamına da gelmektedir. 

Solun geniş bir kesimi de bunu zımni olarak kabul ediyor. 1989 sonrası Büyük Almanya’nın doğu sınırlarında ölen yüzlerce kişi, Alman askerlerinin Afganistan’da Eylül 2009’da verdikleri emirle bir seferde çoğu çocuk 140 kişinin (40 yılda Berlin Duvarı’ndaki ölü sayısı!) ölümünden sorumlu olmaları vb... 

İfade edilişi farkı olsa da yanıt hep aynı kapıya çıkar: “Ama kurbanlar Alman değil...” 

Bu yanıtın milliyetçi, hatta ırkçı tonlar taşıdığı tartışılabilir, ama tarihi gerçeklerle uyuşmadığı, yalan olduğu ise açıktır. 

İnsan Hayatları

ADC’nin ilhakından sonra Federal Meclis’te 1996 yılında yapılan Berlin Duvarı ile ilgili görüşmelerde, federal hükümete ülkenin batısında yani Hollanda-Belçika sınırında federal polis ve gümrük memurları tarafından, 1950 yılından sonra ne sıklıkta silah kullanıldığı ve bunun sonucu kaç kişinin öldüğü soruldu. Hükümetin verdiği yanıtta, ellerinde sadece bir kişinin öldüğüyle ilgili bilgi olduğu belirtiliyordu. 

O zaman biraz geriye dönelim. 1 Ekim 1952’de o zaman Bonn’da bulunan Federal Meclis’te kahve vergisiyle ilgili yapılan tartışmalarda, hükümet partisinin Hollanda ve Belçika’ya komşu, sınır kenti olan Aachen milletvekili Günther ilginç bir konuşma yapar. Günther, sınır bölgesinde kahve kaçakçılığı yapan genç ve çocukların bir-iki kilo kahve yüzünden gümrük memurları, polisleri tarafından kaçarlarken öldürüldüklerini belirterek, bunun bölgede büyük bir rahatsızlığa neden olduğunu anlatır. Gümrük görevlilerinin sınırdan onlarca km. içerideki kentlerin merkezinde bile kontrol yapmakta olduklarını, dur ihtarına uymayanlara ise kentin en kalabalık caddesinde ateş açmaktan çekinmediklerini, yerel basında çıkan haberleri de okuyarak anlatır. 

Federal Maliye Bakanlığı’na göre 1950’lerin başında Batı’daki Almanya vatandaşları, takriben 3,1 milyon kişi, yani Federal Almanya nüfusunun 16 yaşından büyük yüzde 10’luk kısmı küçük çaplı kaçakçılığa karışmıştı. Bunun vergi kaybı olarak o zaman için büyük bir meblağ olan 700 milyon DM’ye tekabül ettiği hesaplanıyordu. 

Hükümetin küçük ortağı liberallerin Milletvekili Dr. Wellhausen, söz konusu meclis tartışmasında ağzındaki baklayı çıkartır: Kahve kaçakçılığı sadece ahlaki bir sorun olarak görülemezdi, bu vergi Federal Almanya’nın (sosyalizme karşı) yeniden silahlanması için de çok önemliydi. 

Vergisi Ödenmeyen Kahve

Batı sınırında öldürülen Alman kaçakçıların sayısıyla ilgili bilgi bulmak, konunun siyasi önemi dolayısıyla çok zor. Yine de eldeki bölük pörçük bilgiler resmi tamamlamamıza izin veriyor. 

1948 yılında Kuzey Ren Vestfalya eyaleti meclisine, hükümet partisi CDU’nun grubu tarafından verilen bir önergede Aachen kentinin sınır bölgesinde gümrük memurlarına verilen ateş etme yetkisinin kısıtlanması isteniyordu. Önergeye göre 14 Aralık 1947 ile 4 Ocak 1948 arasındaki üç haftalık sürede, Aachen sınırında 6 kişi vurulmuştu. Bunlardan üçü 14, 16 ve 18 yaşındaki çocuk ve gençlerden oluşuyordu. Son altı ayda ise bölgede 10 kişi vurulmuştu. 

Bu tartışmanın 1948 yılında hükümet partisi tarafından yapılmasının ve sonrasında üstünün örtülmesinin nedeni Almanya’nın işgal statüsünden kaynaklanıyordu. Federal Almanya 1949 yılında kurulunca, sorumluluğu işgal güçlerine atmak zorlaşıyordu. 

Bu yazının hazırlanmasında yararlanılan komünist yazar ve yayıncı Klaus Huhn, başlığını “Batı Sınırındaki Ateş Açılarak Öldürülenler Üzerine” olarak çevirebileceğimiz broşüründe, Aachen kentinde yaptığı arşiv çalışmasında bulunabilen belgelere dayanarak, bölgede 1946’dan Ekim 1952’ye kadar büyük çoğunluğu Alman 31 kişinin gümrük memurları tarafından öldürüldüğünü kanıtlıyordu. 

Kapitalist Özgürlük

 

Federal Meclis’te batı sınırında öldürülenlerle ilgili son büyük tartışma 1964 yılında gerçekleşti. 

Friedrich Hasselfeld adında 36 yaşındaki bir Alman, gümrük memurlarının dur ihta-rına uymayarak kaçtığı için vurularak öldürüldü. Hasselfeld’in üstünden 1,5 kg kahve, 100 gr. çay ve 20 adet yumurta çıktı. Zaten bu kaçakçılar, yürüyerek ya da küçük mopedlerle seyahat ettikleri için üzerlerinde daha fazla şey taşıyamıyorlardı. Ve yine bu tür ölümlerin çoğunda olduğu gibi Hasselfeld de kaçarken, dolayısıyla arkadan vurulmuştu. 

Hasselfeld’in öldürülmesinin örtbas edilememesi ve çok yankı getirmesi, kendisinin bir zamanlar Sosyalist Almanya’dan Batı’ya, “özgürlüğe kaçan” biri olmasından kaynaklanıyordu. 

Bütün bu ölümler bugün Almanya’da unutuluşa terk edilmiş durumda. Anlaşılacağı gibi Berlin Duvarı’ndaki ölümler de ahlaki ya da insani nedenlerle değil, ideolojik mücadelenin bir gereği olarak tartışılıyor. 

Her ölüm fazladan bir ölümdür, kapitalizmde ise bunun sonu yoktur! 

mauer.jpg
bottom of page