top of page
  • Grey Twitter Icon
  • Grey Facebook Icon

Şili, Hey, Uzun taç yaprağı seni

Sosyalist demokrasiden

faşist darbeye

Oktay Olgun

4 Eylül 1970 günü Şili'den gelen seçim sonuçları marksist Salvador Allende önderliğindeki sol cephenin seçimleri kazandığını duyuruyordu. Latin Amerika dışında Avrupa'da da bu gelişme büyük yankı yaptı. Geleneksel sol seçim sonuçlarını içtenlikle selamlarken, devlet erkinin sınıfsal içeriği baştan aşağı değiştirilmeden emekçi kitlelerin kazanımlarının hep tehlikede olacağını belirtiyordu. 

Solun çok geniş bir kesimi ise Allende'nin devlet başkanı seçilmesiyle, reformizm diye adlandırılan görüşün kendini ispatladığına inandı. Çekoslovakya'da başarısızlığa uğrayan “emek ile sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişki”yi temel alan siyasi uygulamaları revize etme girişimi, Şili’de gerçek olmuştu. Sosyalistlerle komünistlerin en büyük bileşenler oldukları Unidad Popular solun en geniş birliğine dayanıyordu. Halk Cephesi seçim kazanarak hükümet olmuştu. Sermaye sınıfını siyasal erkin kullanımıyla değil, toplumsal başarılarıyla, iteleye iteleye yenecekti. Devlet aygıtının tepetaklak edilmesine de gerek kalmayacaktı. 

Şili'de Allende önderliğindeki sosyalistler, seçim vaatlerinin göz boyama olmadığını çok çabuk gösterdiler. En önemli tekeller satın alınarak devletleştirildi. Toprak reformuyla yoksul köylülere toprak verildi. Asgari ücret yüzde 35 arttırıldı, yeni işyerleri açıldı. Çocuklara bedava süt verilmeye başlandı. Ülkenin en önemli ihracat kalemi olan bakır işletmeleri devletleştirildi. Bankaların büyük kısmının yanı sıra, ABD menşeli telefon-iletişim tekelinin elindeki işletmeler de kamulaştırıldı. Sovyetler Birliği ve Küba ile ilişkiler sıkılaştırıldı. 

Unidad Popular’a halk nezdindeki destek, uygulamaya sokulan sosyal politikalar neticesinde daha da arttı. 

Şili burjuvazisi gelişmelerden rahatsızdı. ABD ise daha çok rahatsızdı. Özellikle Latin Amerika'da uygulanan darbe planları, daha sonra Nobel Barış Ödülü alacak ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in önünde duruyordu. Şilili büyük kapitalistlerle, yağmaladıkları işletmeler devletleştirilen ITT gibi ABD'li tekellerin yöneticilerinin buluştukları mekân, ABD dışişleri bakanlığı ile Pentagon olmuştu. 

Önce Şili'nin en önemli ihraç ürünü olan bakırın uluslararası piyasalardaki fiyatları müdahalelerle düşürüldü. Böylece ülkenin döviz cinsinden gelirleri önemli ölçüde düştü. Şili'nin uluslararası kredi veren kuruluşlardan borç alması ABD tarafından engellendi. Bunun sonucu sosyal hizmetleri aksatmamak için başka alanlarda kısıtlamalara gidildi. 

Şili burjuvazisi medyadan yalan sansasyonel haberlerle saldırılarını arttırdı. El Mercurio gibi gazeteler CIA'den milyonlarca dolar yardım aldılar. 

Burjuvazi ABD'den aldığı destek ve devletin her kademesindeki eski dönemden kalma destekçilerinin yardımıyla karşı devrim cephesini oluşturdu. 

Doktorların eylemleri, öncülüğünü büyük burjuvaların yaşadığı mahallerdeki kadınların yaptığı, sokaklardaki boş tencere eylemleri, sanayi tesislerine yapılan sabotajlar... 

Kamyoncular grevi ise temel tüketim mallarının bile taşınmasını engellediği için, halk arasındaki huzursuzluğun artmasına neden oldu. Enflasyon kısa sürede üç rakamlı haneye yükseldi. 

Darbe şartları olgunlaşmıştı. Genelkurmay başkanı General Agusto Pinochet’nin başında olduğu darbe sonucu, Allende 11 Eylül 1973’te katledildi. Sola ve emekçilere karşı yıllarca sürecek siyasal terör dönemi başladı. Şili 80’li yıllarda yaygınlık kazanacak Friedman’cı liberal ekonomi politikalarının laboratuvarı oldu. 

Devletin sınıflardan bağımsız, tarafsız bir organ olmadığı gerçeği, acı bir şekilde kendisini gösterdi. 

Reformist sol Avrupa'da, Şili darbesinden daha sağa kayarak çıktı. Endonezya'da 1965'te komünistlere karşı yapılan katliamla sarsılan, ilkelerinden de şüpheye düşenler, Şili darbesiyle pes ettiler. 

Avrupa Komünizmi'nin yolu böylece sonuna kadar açıldı. 

bottom of page