Barış harekatının yetersizleştiği nokta: Bir toplu cinayet mekanizması
Alper Toktimur
Bir mirasın güncelliği:
Karl Marx 200 yaşında
Bahri Güreli
Emek sömürüsüne dayanan bu köhnemiş düzenin devamını sağlamakla sorumlu, başta medya olmak üzere her türlü ideolojik üretim merkezinin en başarılı oldukları konuların başında, kendi varlık zeminine tehdit oluşturan her türlü düşünceyi ve bu düşüncenin taşıyıcısı konumundaki tarihsel kişilikleri bağlamından koparıp içini boşaltarak bir magazin malzemesi olarak sunmaktaki becerisinin geldiği söylenebilir.
Yalnızca fikirleriyle değil, aynı zamanda ömrünün sonuna kadar yürüttüğü mücadeleyle en başta yaşadığı 19’uncu yüzyıla damgasını vuran Karl Marx’ın doğum gününün 200’üncü yılının Trier kentindeki Karl Marx temalı trafik lambaları ya da Çin Halk Cumhuriyeti’nin Trier kentine hediye ettiği altı metrelik heykel haberleriyle kamuoyuna sunulması, burjuva basınında sıklıkla karşılaştığımız yaklaşımın yakın zamandaki somut örneklerinden birisi olabilir.
Oysa marksizmin temellerini atan ve sosyalizm düşüncesinin bir ütopya olmaktan çıkarak bilimsel temelleriyle somut, güncel ve gerçekleştirilebilir bir kurtuluş projesine dönüşmesini borçlu olduğumuz Karl Marx’ı fikirlerinin ve mücadelesinin güncelliği ile birlikte anmak, belki de bu büyük dehaya 200’üncü doğum yılında hak ettiği değeri vermenin en doğru yolu olsa gerek.
Marx ve ardında bıraktığı miras sayesinde, insanlığın sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya arayışının ayakları yere bastı ve 19’uncu yüzyılın sınırlarını aşarak 20’nci yüzyıla, oradan da günümüze dek ulaştı. 20’nci yüzyıldaki etkide en büyük pay hiç şüphesiz başta Büyük Ekim Devrimi olmak üzere reel sosyalizm deneyimlerine aittir. Bir bütün olarak bu deneyimler, tüm eksikliklere, yanlışlara ve uğradığı ihanetlere rağmen Marx’ın fikirlerinin 20’nci yüzyıldan 21. yüzyıla taşınmasının en önemli duraklarından birisidir. Burada Ekim Devrimi’nin mimarlarından Lenin’in katkısı, özellikle üzerinde durulmayı hak ediyor. Bugün, birbirinden bağımsız olarak ele alınamayacak olan “marksizm-leninizmden” bahsetmemizin nedeni, Lenin’in, Marx’ın fikirlerinin yeniden üretilip hayat bulmasını sağlayan katkılarıdır.
Marksizm-leninizm düşüncesi, Marx’ın doğumundan 200 yıl sonra bile, insanlığın sömürüsüz bir toplumsal düzene, sosyalizme kavuşmasının tek somut ve gerçek yolunu aydınlatıyor.
Marx, fikirleriyle olduğu kadar mücadelesiyle de insanlık tarihinde önemli ve derin bir iz bıraktı. En yakın yoldaşı ve dostu Friedrich Engels’in mezarı başında yaptığı konuşmada dile getirdiği şu cümleler onun örnek devrimci duruşunu çok açık bir biçimde anlatıyor:
„Marx, her şeyden önce bir devrimciydi. Kapitalist toplum ile onun yaratmış bulunduğu devlet kurumlarının yıkılmasına şu ya da bu biçimde katkıda bulunmak, kendi öz durumunun ve gereksinmelerinin bilincini, kendi kurtuluş koşullarının bilincini kendisine ilk onun vermiş bulunduğu modern proletaryanın kurtuluşuna yardımda bulunmak, onun gerçek yönelimi işte buydu. Savaşım onun en sevdiği alandı. Ender görülür bir tutku, bir direngenlik ve bir başarı ile savaştı o.”
Bugün insanlık, iki asır önce doğan bu büyük devrimcinin bıraktığı mirasla eşitlik ve özgürlük mücadelesini sürdürüyorsa, Karl Marx adının da yapıtlarının da yaşayacağını bir kez daha söyleyebiliriz. İyi ki doğdun Karl Marx.