Barış harekatının yetersizleştiği nokta: Bir toplu cinayet mekanizması
Alper Toktimur
Barış hareketinin yetersizleştiği nokta
Bir toplu cinayet mekanizması
Alper Toktimur
Avrupa ve özellikle Almanya mültecilerle doldu. Türkiye keza. Bunlar, içinden geçtiğimiz dönemde dünya yüzünde sayısı yaklaşık 50 milyonu bulduğu söylenen “kavimler göçü”nün sadece küçük bir parçası. Hedefledikleri ülkeye varabilmek için ülkelerindeki tüm varlıklarından vazgeçmek ve sevdiklerinden ayrılmak bir yana, kaçakçılar tarafından soyulmayı, çöllerde susuzluktan, denizlerde boğularak ölmeyi göze alan, sınır boylarında da asker dipçiklerine göğüs geren milyonlar. Bir de arkada bıraktıkları savaş alanında kalan sayısı belirsiz asker ölüleri... Yüreğinde bir nebze insanca duygu beslemeyi başaran bazıları, “insanlık açısından büyük bir trajedi ve sınırsız bir sefalet”ten, maddi değerler açısından “boyutları belirsiz bir yıkım ve kayıptan” bahsediyor. Bunlara karşı bir şeyler yapmaya da çabalıyorlar.
Ne var ki, burjuva hümanizminin sınırlarına hapsolmuş bu -çoğunluğu- iyi niyet sahibi insanların göremediği ya da görmek istemediği, anlamadığı ya da anlamaya yanaşmadığı çok can alıcı bir nokta var.
Bu nedenle, bunların barış mücadelesi havanda su dövmekten ibaret kalıyor.
ASIL SORULAR
Şu köşede can çekişen insanın bacaklarını parçalayan mayın... Çukura doldurulmuş üniformalı cesetlerin vücutlarını delik deşik etmiş olan mitralyöz ve mermiler... Oradaki bodruma doldurdukları kadınların ırzına geçen askerlerin üniformaları, palaskaları, miğferleri... Şu tepemizde dolaşan savaş uçakları, taşıdıkları bombalar... Namlularını üzerimize çevirerek karşı tepeden kopup gelmekte olan tanklar... Kıtadan kıtaya binlerce kilometre ötedeki karıncayı gözünden vuran füzeler, atom başlıkları... Okyanusları kan gölüne çevirecek uçak gemileri, kruvazörler, denizaltılar...
Bu silahları kim imâl etti? Kaça mal etti, kaça sattı, ne kadar kâr elde etti? Bunları kimler ihraç etti, kimler ülkelerindeki yurttaşların parasını kullanarak satın aldı? Bu işe kimler komisyonculuk etti? Aradaki bu ticaretten kimler, ne kazandı?
Birileri bu savaşları ve içsavaşları büyük bir sevinçle karşılıyor; tavan yapacak kârlarını düşünerek ellerini ovuşturuyor. Sadece bu kadar da değil. Bu çatışmaları yaratacak ırkçılığın, milliyetçiliğin, etnik ayrımcılığın, bölgeciliğin, dinsel/ mezhepsel karşıtlıkların tohumlarını ekmek için özel yatırımlar yapıyor. İdeolojik/politik propaganda merkezleri kuruyor; her türden yalana, provokasyona, komplolara ve casusluk oyunlarına başvurmaktan da çekinmiyor. Çünkü burada söz konusu olan, cirosunun boyutları yüzlerce milyar avroyu bulan bir “toplu cinayet mekanizması”dır. Ve bu mekanizma sayesinde belli odakların kasalarını dolduracak olan milyarlardır!
DAHA DA CAN ALICI SORULAR
Fakat sorun, sadece kasaları dolduran paralardan ibaret değil. Bundan daha da derinde yatan, çok daha kapsamlı bir paylaşım mücadelesi sürüp gitmekte. Hangi odaklar neleri bölüşemedikleri için çatışmakta, doğrudan birbirleriyle savaşmasalar da, vekâleten başka ulusları savaştırmakta?
Eski Almanya Cumhurbaşkanlarından Köhler bunu ağzından kaçırmış ve hemen ardından istifa etmek zorunda bırakılmıştı. Onun diplomatik ifadesini anlaşılır bir dile tercüme edersek: Çatışkıların nedeni, “belli odakların dünya çapında hammadde kaynakları, pazarlar, ticaret yolları ve ucuz işgücünü kendi hakimiyetleri altına alma çabaları”dır. Yani asıl mesele, emperyalist güçler arasındaki bölüşüm mücadelesidir!
MEKANİZMANIN EN BÜYÜKLERİ
Bu mücadelenin taraflarından biri de, giderek güçlenen ve emperyalist sistemin tepelerinde dolaşmakta olan Almanya’dır.
Sözde parlamento komisyonlarının özel iznine bağlı olduğu söyle
nen silah ihracatı her yıl duraksamaksızın artmakta. 2005-2009 yılları arasında, geçmiş dönemlerin tam iki misline çıkan silah ihracatının en önemli pazarlarının başında, İsrail, Yunanistan ve Türkiye vardı. Bu “toplu cinayet araç, gereç ve teknolojisi ihracatı” 2014-2017 arasında, Hristiyan demokratlarla sosyal demokratların koalisyonu sırasında, bir önceki CDU/CSU ve Liberal Parti (FDP) dönemine göre yüzde 21 arttı.
Örneğin, dünya çapında en yaygın olan ateşli silahlar içinde ikinci sıraya yükselmiş olan G3, Alman-ya’da Heckler & Koch tarafından üretilmektedir. Hâkim medya sansürlediği için hiçbir haber alamadığımız, sürekli içsavaşlarla kanayan Afrika bu silahla doludur. Alman emperyalizminin parçalanması için kundakladığı ve ardından çıkan yangına benzin döktüğü Yugoslavya topraklarında bu silahtan o kadar çok vardı ki, içsavaştan sonra karaborsada “peynir-ekmek fiyatına” satılmaya başladı.
Almanya’da üretilen savaş tankları da dünyanın en etkin yer silahları arasında sayılmaktadır. Sadece bunlar değil, Alman endüstrisi insansız hava araçlarından ve savaş gemilerinden başlayarak, akla gelebilecek her türden savaş malzemesi ve askersel levazımat üretimine hız vermekte. Bir yanda bunları ihraç ederken, öte yanda kendisi de hızla silahlanmakta.
YAŞASIN SAVAŞ VAR!
Nerede yükselirse yükselsin, savaş çığlıklarına Alman silah sanayicilerinin sevinç çığlıkları karışmaktadır. “Savaşlarda çatışan taraf olmamak” iddiasındaki Almanya, şu anda dünya yüzündeki tüm çatışkı alanlarında sinsi bir şekilde varlık sürdürmektedir. Bu varoluş, sözde “insani yardım amacıyla” Afganistan’dan Ortadoğu’ya, oradan Afrika’nın birçok ülkesine konuşlanmış federal birliklerden ibaret değildir. Günümüzde dünya yüzünde Alman silah sanayisi ürünlerinin kullanılmadığı tek bir savaş ve içsavaş yoktur.
Almanya, nerede bir çatışkı varsa oraya silah göndermekte sakınca görmüyor. Bir zamanlar ırk ayrımcı rejimiyle siyah Afrikalıları ezen Güney Afrika Cumhuriyeti’nden tutun da, Filistin halkını kıran İsrail’e, emperyalist hesaplarla karıştırılan Irak ve tüm Ortadoğu’ya, İŞİD’i desteklediği bilinen Katar’a, Yemen’de sivil halkı kırıp geçiridiği sırada Suudi Arabistan’a her türden silah, mermi, savaş tankları ve askersel teknoloji ihraç etmekten çekinmedi.
Alman emperyalistleri bugün de bir yanda “demokrasi ve özgürlük” mırıltılarıyla Tayyip Erdoğan ve AKP’yi eleştirir görünürken, öte yanda Türkiye’de tank fabrikası kurma planları yapmakta, Türkiye’ye silah, askersel malzeme ve polis donanımları satmakta. Şu anda Suriye topraklarında bir saldırı savaşı sürdüren T.C. silahlı kuvvetlerinin Alman yapısı Leopard-2A4- tankları kullandığını bilmekte yarar var.
Ve bu arada: Faşist Evren döneminde Almanya’nın Türkiye’ye silah yardımlarını, 2013 yılındaki Haziran gösterilerinde, Tayyip Erdoğan’ın emriyle göstericilerin sırtına indirilen copların, üstlerine sürülen Toma’ların, doğrudan insanlara nişan alarak ateşlenen gaz bombalarının da Almanya’dan ithal edilmiş olduğunu unutmadık...
Gelelim en son ve en temel soruya: Bu toplu katliamlara neden olan çatışmalar, on milyonlarca insanın canına mal olan bu kan gölü, bu gözü dönmüş vahşet, hangi rahimden doğmakta? Bu asla doymayan kâr hırsını hangi düzen körüklemekte?
Çatışkıların giderek arttığı ve yaygınlaştığı, Üçüncü Dünya Savaşı’na doğru ilerlediği görünen bir dünyada yaşıyoruz. Bu gidiş ne sadece silah üretimine cephe almakla, ne ihracatı engellemeye çalışmakla durdurulabilir. Çünkü asıl mesele bütün bunları doğuran, besleyen, “olağan ve kaçınılmaz” hale getiren sistemde, kapitalizmde yatmakta.
Bu gerçeği kavramadığı ve asıl bu öze yani kapitalist sisteme karşı mücadeleyi başa koymadığı sürece, hiçbir barış hareketinin çılgınca silahlanma ve savaşlara son vermekte başarı şansı olmayacak.