top of page

Dev proje dev sömürü!

S21 Projesinde çalışan bir işçiyle söyleşi:

Büşra Çakmak, Şevket Yılmaz

S21 Stuttgart Demiryolu Projesi, 1995´te 2,46 milyar avro maliyetle gündeme gelmiş, halktan tepki almıştı. 2011 seçimlerinin ardından Baden Württemberg Eyaletinde Yeşiller ve SPD „Değişim başlıyor“ sloganıyla bir koalisyon kurarak S21 Projesi‘ni 27 Kasım 2011’de halk oylamasına sundu. Oy pusulasında kelime oyunları ile kafa karışıklığı yaratıldı ve oylamadan projenin devam etmesi kararı çıktı. Hâlbuki Yeşiller 2011 seçimlerinde Proje karşıtlığı üzerinden halkın desteğini almıştı. Ancak düzen muhalefetiyle bir yere kadar... Projenin maliyeti daha da artarak 2018 Ocak´ta 8,2 milyar avroya vardı. Bitiş tarihi 2019’dan 2025´e ertelendi. Projenin sebep olacağı çevre tahribatı ve projenin ekonomik boyutu düşünüldüğünde çoğunluğun neden karşı çıktığını anlamak zor değil. Halkın öfkesi halen dinmiş değil. Karşıtlar her Pazartesi günü Stuttgart Tren Garı çevresinde toplanarak projeyi protesto etmeye devam ediyor. Biz bu söyleşimizde hektarlarca ağaçlık alanının talanınından, çevre yıkımından ve her geçen gün artan maliyetlerden değil, madalyonun diğer yüzünden bahsetmek ve okurlara sunmak istiyoruz. Derin işçi ve emek sömürüsü! 

S21 Projesi‘nde çalışan A.A. sorularımızı yanıtlayarak, insan emeğinin nasıl ayaklar altına alındığını anlattı.

Merhaba A., bir süredir Almanya´da S21 Projesi´nde inşaat işçisi olarak çalışıyorsun. Öncelikle bize Almanya´ya gelme ve projeye dahil olma sürecinden bahsedebilir misin ?

 

Yaklaşık 5 yıldır inşaat işçisi olarak çalışıyorum. Daha önce başka bir sektörde çalışıyordum. Kendi iş yerim vardı. Fakat Erdoğan´la birlikte ithalat ihracattan daha fazla olmaya başladı. Üstüne sürekli her şeye zam geliyordu. Durum böyle olunca bir süre sonra battım. Sonrasında iş bulmak benim için çok zor olmaz, henüz gencim diye düşünüyordum. Kuru temizlemeden şoförlüğe birçok işe başvurdum fakat pek düşündügüm gibi olmadı. 1,5–2 yıl boyunca iş aradım. En sonunda inşaat işçisi olarak başladım. Çeşitli ülkelerde farklı şirketlerle çalıştım.

 

Peki nasıl bir iş sözleşmen var ? Ne kadar süre daha çalışacaksın?

İş sözleşmem 9 ay geçerli. 9 ay burada çalıştıktan sonra 3 ay Türkiye´de kalma zorunluluğum var. Zaten vizeler de bu kadar veriliyor. Çünkü 9 aydan sonra Almanya´da oturum izni kazanma hakkına sahip olunuyor ve patron tabi bunu istemiyor. 

Her dokuz ayda bir yenilendiği için de ne kadar çalışacağımı bilmem mümkün değil. Çalıştığım şirketin keyfine bağlı biraz. Benim gibi çalışan ve Türkiye´den gelen yaklaşık 60 işçi var.

 

Çesitli ülkelerde de bu sektörde çalıştığından bahsettin. Hangi ülkelerdi bunlar? Almanya‘da birçok ülkeye kıyasla daha iyi çalışma koşulları sunulduğu ve ücretlerin görece yüksek olduğu düşünülebilir. Gerçekte durum nasıl?

 

Almanya´ya gelmeden önce Kazakistan´da çalışıyordum. Öncesinde Türkiye dışında Irak, İran, Rusya, Suriye, Azerbaycan ve Gana´da çalıştım. Türkiye´de arkadaşım Almanya´ya gidiyorum dediğinde epey heyecanlanmıştım. Sonra geldim ve çalışmaya başladığımda işin içyüzünü gördüm. Sabah saat 07.00 de işbaşı yapıyoruz akşam 17:00‘de paydos. Haftada beş buçuk gün çalışıyoruz. Cumartesi öğleye kadar, Pazar çalışmıyoruz. Ama bazen haftanın 7 günü de çalıştığımız oluyor. Bir saat öğle arası veriliyor onun dışında pek molamız olduğunu söyleyemem. Öğle arası evden getirdiğimiz yemekleri yiyoruz. 

Sözleşmede teorik olarak yazan çoğu şey yalandan ibaret. Örneğin ayda iki gün ücretli izin hakkımız var ama patron kullanmamıza izin vermiyor. Eğer herhangi bir nedenden dolayı çalışamıyorsan, günlük ücretin kesiliyor. Nedenini sorduğumda izin ücretlerinin bir havuzda biriktiği ve oradan alabileceğim söylendi. Fakat gittiğimde işten çıktıktan 3 ay sonra duruma göre verileceği söylendi. Ücret kesintisi sağlık durumunda dahi oluyor. Hasta olmaya bile lüksümüz yok, doktor raporunun olması da bir şey değistirmiyor. Zaten sağlık sigortası da Türkiye´de yapıldı. Geçenlerde belimde ağrılar oldu, doktora gittim. Bana şimdi gidin birkaç güne size bir posta gelecek sonra onunla gelin dediler. Rahatsızlık durumunda birkaç gün beklemek! Bürokrasiye takılıyoruz, zaten Almanca konuşmakta ve kendimizi ifade etmekte zorluk çekiyoruz. En son bir arkadaşıma Türkler gelmesin diye bağırmış görevli kadın (burada gülüyor). Pazar günleri bütün kamu binaları kapalı. Bankadan ailemize para gönderebilmek için bile izin almamız gerekiyor. 

Aldığımız saat ücretine gelince, sözleşmede ve maaş bordrolarımızda aldığımız saat ücreti 14,70 avro. Ama bizim aldığımız 7,5 avro. Yani inşaat ağır iş kapsamında olmasına rağmen normal asgari ücretten bile az alıyoruz. Pazar günleri veya resmi tatillerde çalışınca saat ücretimizde hiçbir değişiklik olmuyor. 9 ay iş sözleşmesi olunca yıllık izin gibi bir şey de söz konusu değil elbette.

Maaş bordrosunda ve sözleşmede kazandığın saat ücretinin 14,70 avro olmasına rağmen 7,5 avro aldığından bahsettin. Peki devlet bu hukuksuzluğun kontrol ve takibini yapmıyor mu? Bunu yasal göstermeyi nasıl başarıyorlar ?

Yapmaz mı yapıyor tabi ki. Bizim aldığımız saat ücretlerini, izin günlerimizi kullanıp kullanmadığımızı ara sıra gelip kontrol eden polisler var. Zaten bize devamlı olarak, biri sorarsa „14,70 avro alıyorum, 2 gün izin hakkımı kullanıyorum“ diyeceksin diye baskı uyguluyorlar. Yani anlayacağın, işçiler işten çıkarılma korkusuyla gerçekleri değil bize ezberletilenleri söylemek zorunda. 

Bunu yasal göstermek için ise paranın bir kısmını bankaya yatırıyorlar. Bir kısmını da elden veriyorlar. Yani 3000 avro görünüyorsa normalde, bunun 1000 avrosunu bankaya yatıyorlar, 500 avrosunu elden veriyorlar ama 2000 avro elden aldım diye kağıt imzalatıyorlar.

Kimse itiraz etmiyor mu ?

Hayır, etmiyor. Bir sabah toplandığımızda ustabaşı ve şef aralarında konuşuyorlar, biz de karşılarındayız. Şef, ustabaşına şunlardan 300 avro keselim mi diye soruyor, ustabaşı da keselim diyor. Ama kimse ne için kesiliyor bu 300 avro demiyor. Sadece benim anlamadığımı düşünerek yanımdaki çalışma arkadaşlarıma sordum, anladınız mı neden kesiliyor bu 300 avro diye. Herkes hayır anlamadık diyor fakat kimse de sormuyor. Baktım anlatmayacaklar, konuyu değiştiriyorlar, ben sordum. Bana şöyle bir baktı şef sonra ustabaşına dönüp anlat şuna dedi gitti. Susturulmaya o kadar alışmış, o kadar sindirilmiş ki işçiler, parasının hesabını bile soramıyorlar.

Barınma koşullarınız nasıl peki? Nerede yaşıyorsun?

Şirket bizi bir yurda yerleştirdi ve kira ödemiyoruz. Ama normal şartlarda 3 kişilik olan odaları 6 kişilik odalara çevirmişler ve çoğumuz 15-20 metrekarelik alanlarda 6 kişi yaşıyoruz. 6 kişi bir odada yaşamak kolay değil. İş bitiminden sonra kimisi geldiği gibi yatıyor, kimisi ışığın kapatılmasını istiyor. Ben neden yaşadığımı unutmayayım diye hemen uyumamaya çalışıyorum. İşten sonra Almanca öğrenmeye çabalıyorum.

İş güvenliğine dikkat ediliyor mu ? İş kazalar oluyor mu ?

Baret takıyoruz. Ayakkabılarımız özel. Genel olarak iş güvenliğine dikkat ediyorlar. Yağmurlu havalar için yağmurluk kullanıyoruz ama pek korumuyor dış etkilerden. İnşaat sektörü sonuçta. Türkiye´deki kadar olmasa da iş kazaları oluyor. Ama şefler bunları önemsemiyor, çalışmaya devam edebilirsin diyorlar.

Röportaj için teşekkür ederiz.

Her defasında kendisini sosyal devlet ve hukuk devleti olarak tanımlamaktan ve bununla gurur duymaktan geri kalmayan Almanya, sanıldığı gibi demokrasinin merkezi olmaktan çok uzak. Ancak bu şaşılacak bir durum da değil. İnsanı  asıl yanılgıya düşüren, kapitalizmde aksini araması, iyileştirmelerle daha iyi bir dünyada yaşayabileceğini sanmasıdır. 

A.A., çalışma koşullarını anlatırken en çok da işçilerin haksızlıklara, azarlamalara boyun eğmelerinden yakındı. Tek kişinin itirazlarının işten çıkarmayla sonuçlanacağını fakat birlik olduklarında patronun buna cesaret edemeyeceğini de ekledi. İşte tam da bu sebepten örgütlenmemiz ve „Sosyalizm“ için mücadele etmemiz gerekiyor. Sömürüsüz bir dünya istiyorsak başka yolu yok!

bottom of page