top of page

Başladığımız işi bitireceğiz!

Cumhuriyet artık sosyalist cumhuriyettir.

Barış Erdem Gürkan

2017 yılının bitmesine sayılı günler kala, 28 Ekim tarihinde Türkiye Komünist Partisi’nin gerçekleştirdiği “Sosyalizm Cumhuriyete Çok Yakışacak” buluşmasını bir kez daha hatırlamak acaba ne ifade ediyor? Hiç şüphesiz bu sorunun yanıtı, önümüzdeki süreçte Türkiye’de emekçi halkı süratle siyaset sahnesine çağıran siyasi mücadelede gizli. 

Ekim Devrimi'nin 100'üncü ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 94'üncü yılında, iki tarihsel olayın öyküleştirilmesiyle İzmir Fuar Atatürk Açık Hava Tiyatrosu'nda gerçekleştirilen etkinlik, yoğun yağmura rağmen büyük bir katılımla gerçekleşti. Etkinlikte gerek Ekim Devrimi’nin, gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve varlık serüveni  şiir, müzik, gösteri ve konuşmalarla görsel bir şölene çevrildi.

Etkinlikte ön plana çıkarılan noktaların başında hiç şüphesiz iki devrim arasında kurulan tarihsel köprü geldi. 1917'nin 7 Kasımı'nda, Rusya’da emekçileri iktidara taşıyan sosyalist devrim ile bundan altı yıl sonra yine bir devrimle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin farklı karakter ve doğrultular taşımalarına rağmen aralarında kurdukları dayanışma ilişkisi bugün de vurgulanmayı hakediyor. 

Öte yandan bu vurgu sadece nostaljik değeri olan tarihi bir olay olarak da görülemez. Varlığını genç Sovyet cumhuriyetine borçlu olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakta kalma mücadelesi, dünyanın sosyalizmsiz kaldığı gericilik döneminde süratle yara aldı. Öyle ki içinden geçtiğimiz süreçte, sermaye egemenliğinin “cumhuriyet” kavramının kendisine ve  meşruiyetine dönük saldırıları da bir o kadar hız kazandı.

Türkiye ve Sovyetler Birliği arasındaki köprünün ötesinde sosyalizm ile cumhuriyet kavramları arasındaki bağın önemi ve her ikisi arasında sadece komünistlerin sağlıklı bir ilişki kurabileceği gerçeği etkinlikt ısrarla altı çizilen bir diğer nokta oldu. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan etkinlikte yaptığı konuşmada da bu noktaya değindi. “Komünistler ne zamandan beri Cumhuriyetçi oldu?” sorusunun yanlış olduğunu dile getirirken “biz hep buradayız” cevabını verdi. 

1789 Fransız Devrimi’nden başlayarak Almanya, İspanya gibi ülkelerde sermaye düzeninin sahiplerinin, ihtiyaç duydukları her dönemde cumhuriyeti yıkma konusunda hiçbir tereddüt göstermediklerini, oysa işçi sınıfı ve emekçilerin her daim cumhuriyet olgusunun gerçek koruyucu ve kollayıcısı olduğuna işaret etti. Bu açıdan Türkiye’de cumhuriyetin ortadan kalkması ile sermaye egemenliği arasında bir neden sonuç ilişkisi olduğunu bir kez daha söylemekte fayda var.

Komünistlerin tarihe bakarken oldğu gibi bugün de cumhuriyetçi olduğu gerçeğiyle hareket etmek, yakın gelecekte Türkiye siyasetindeki gelişmeler karşısında sağlıklı yanıtlar üretmek için de bir gereklilik haline gelmiş durumda. Tek adam diktatörlüğü karşısında, halk iradesi olarak tarif edebileceğimiz cumhuriyet fikrini benimsemeden bir mücadele yürütmek ne kadar olanaksızsa, gericilikle mücadele karşısında aydınlanmacılığın olmazsa olmaz bir unsuru olan laikliği de yine cumhuriyet fikrinden bağımsız ele alamıyoruz. Bu ve daha bir dizi mücadele başlığında da böylesi bir karşılıklı bağ kurulabilir.  Peki eksik olan ne sorusunun cevabı ise işçi sınıfında. Bugün cumhuriyet, attığı kimi ileri adımlara sahip çıkıp onları geleceğe taşımak için sosyalizme ihtiyaç  duyuyor. Çünkü artık cumhuriyet, sosyalist cumhuriyettir. Sosyalizm ise bir tek şeye ihtiyaç duyuyor. İşçi  sınıfının örgütlü gücüne.

TKP, cumhuriyet artık sosyalist cumhuriyettir derken, soyut bir hedef ortaya koymanın ötsind b iradesini en yalın ve somut bir şekilde ortaya koyuyor. İlk kez 2007 yılında hazırlanıp kamuoyuna sunulan “Toplumcu Anayasa”nın temel hükümleri nasıl bir düzen, nasıl bir cumhuriyet sorularına en net yanıtları veriyor.   

Madde 1- Türkiye Cumhuriyeti, dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, Türkiye’de yaşayan işçilerin, köylülerin ve tüm emekçilerin ortak iradesini temsil eden ve çıkarlarını savunan egemen bir sosyalist devlettir.

Madde 2- İnsanın insanı sömürmesine yol açacak hiçbir iş, işlem, eylem ve düzenleme ya-pılamaz; bunu güvence altına alacak önlemlerin tasarlanıp uygulanması, devletin birincil görevleri arasındadır.

Madde 3- Siyasal yaşam ve devlet işleri, tümüyle ya da bir bölümüyle, dine ve din kuralla­rına dayandırılamaz. Dini inanç bireysel bir tercihtir; her yurttaş herhangi bir dine inan­makta ya da hiçbir dine inanmamakta, bunları açıklayıp açıklamamakta özgürdür.

Madde 4- Farklı ulus ve halkların özgürce bir arada yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti’nde bü­tün yurttaşlar etnik ya da ulusal kökenlerine bakılmaksızın eşit haklardan yararlanırlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin egemen bir sosyalist devlet olarak örgütlenmesinde ve eşitlikçi toplumsal düzenin kurulması ve korunmasında hiçbir halk ya da ulus diğerlerinden daha fazla rol ve sorumluluğa sahip değildir.

Madde 5- Anayasanın ilk dört maddesindeki hükümlerin dokunulmazlığı, örgütlü toplu­mun güvencesi altındadır.

bottom of page