Barış harekatının yetersizleştiği nokta: Bir toplu cinayet mekanizması
Alper Toktimur
Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü’ne yaklaşırken
8 Mart 1921’den 8 Mart 2019’a
Sebahat Kalkan
8 Mart tarihi günümüzden bir buçuk asır önce Amerika’da 40 bin kadın dokuma işçisinin; kadın işçilerin işten çıkarılmalarına, düşük ücretle çalıstırılmalarına karşı ilk kez direniş gösterip, greve gittikleri tarihtir. Bu direniş sırasında bir blüz fabrikasının kadın işçileri çalıştıkları fabrikayı işgal ederler. Polisin müdahalesi nedeniyle fabrikada mahsur kalan 146 kadın işçi, bu sırada binada çıkan yangında ölürler.
Bir yarım asır sonra Kopenhag’ta, Enternasyonal’e bağlı Sosyalist Kadınlar’ın 2. Konfereransı’nda Clara Zetkin’in önerisiyle, grev sırasında çıkan yangında hayatını kaybeden kadınlar anısına 8 Mart tarihi “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ilan edilir.
Anadolu coğrafyasında kadın örgütlenmesi ilk olarak Âhi örgütlenmesine paralel olarak 13. yüzyılda Fatma Bacı tarafından kurulan Baciyan-i Rum Teşkilatıyla başlamıştır. 19.yüzyılda dünyada her alanda yaşanan değişim rüzgarı Osmanlı Devleti’ni II. Meşrutiyet’e getirirken, kadını da evden, kafes arkasından alıp, (belli bir kesim nasiplenmiş olsa da) kız ilkokullarının, kız öğretmen okullarının ve İstanbul’da açılan kadınların da eğitim alabileceği ilk üniversitenin yolunu açmıştır. Bu dönemde 30’a yakın yardımlaşma ve kadınlara iş edindirme derneği açılmıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında şehirli-okul görmüş kadınlar “kamu alanında” cumhuriyet devrimlerinin temsilcisi olarak yer almışlardır. Ancak bundan daha fazlası beklenmemiş hatta istenmemiştir. Fabrikalarda, tarlalarda çalışan kentli-köylü kadınların Kurtulus Savaşı ve Cumhuriyet devrimleri sonrası durumları değişmemiş; eğitimsizlik-gericilik-yoksulluk üçgeni içinde devam etmistir.
Kadın tarihinin yazımında, direnen, örgütlenen ve mücadele eden kadın konu yapılacaksa, neden, neye karşı ve nasıl sorularının tam karşılığını bulmak zorunludur.
Aynı tarihlerde genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yanı başında kurulmuş başka bir genç Cumhuriyet vardır: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde kadınların kurtuluşu işçi sınıfının mücadelesine, yani sosyalizm mücadelesine bağlanmıştır. Lenin, partinin Taslak Program’ını yorumlarken “erkek ve kadınlar için tam hak eşitliği” sözünün mutlaka eklenmesini istemiştir. Tam hak eşitliğinin en ileri ve demokratik burjuva devletleri tarafından söz konusu bile edilmediği bir zamanda…
Türkiye’de 8 Mart’ın kutlanmaya başlandığı tarih tam olarak bilinmemekle beraber; 1921’de Ankara’da TKP’li Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova tarafından kutlanır. Bu kadınlar 8 Mart 1921 gününü şöyle anlatırlar: Parti 1919’dan itibaren Moskova’daki Komünist Enternasyonel’le ilişki kurup, mücadeleyi Anadolu şehirlerine götürmeye karar vermişti. Aynı yıl Komitern Kadınlar Sektöründen Clara Zetkin’in imzasıyla yayınlanan bir yazıda, “Kapitalist ülkelerde kadınların öz insan haklarını istemeleri” hedef edinilecekti.
O yıllarda erkek nüfusunun büyük kısmını savaşta yitirmiş ülkede, kadınların yaşam koşulları çok ağırdı ve işgal edilmiş şehirlerde kadınların iş bulup çalışabilmesi imkansızdı. Lenin’in ve genç Sovyetler’in yardımlarıyla emperyalist işgale karşı savaşılıyordu; kadınlar Sovyerler Birliği’nden gelen askeri yardım malzemelerini yerine ulaştırıyorlardı. Hiçbir toplumsal hakkı olmayan bu kadınlar yurt savunmasında görev üstlenmişlerdi.
1921’de Cemile hanım ile Rahime hanım bir taraftan Mustafa Suphi ve arkadaşlarının uğradığı vahşeti , bir taraftan da işsiz, aç ve açıkta kalan, savaşta oğullarını, kocalarını yitirmiş kadınların durumunu protesto ettiler ve Büyük Millet Meclisi’ne de bir bildiri gönderdiler. Sonuç alınamamıştı.
Bu kadınların insani ve toplumsal haklarını tanıyan, kadına tam eşitliği kabul eden ve veren, kadını her çeşit baskı ve sömürüden kurtaran, bunu programına “propaganda yapmak için değil, sosyalizmin kuruluşunda bir zorunluluk bildikleri için” koyan tek örgüt Türkiye Komünist Partisi’ydi.
Türkiye’de kamuya açık olarak kutlanan ilk 8 Mart, İKD (İlerici Kadınlar Derneği) tarafından düzenlenip, 1980’e dek her yıl kitlesel kutlamalar, etkinlikler yapılmıştır. 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle kesintiye uğrayan 8 Mart etkinlikleri ve kadın hareketi, 1980’lerin ikinci yarısında ivme kazanıp yükselse de, 1990’ların sonuna doğru yavaşlamıştır. Ekonomik-sosyal eşitlik ve sınıf mücadelesinden uzaklaşan kadın hareketi kapitalizmin süsleyerek sunduğu bireysel özgürlüklerin, biçimsel eşitliklerin ışıltısına kapılarak 2000’li yıllarda sönümlenmiştir.
Kapitalist dünya düzeninde emekçi kadınların ana meselesi biçimsel eşitlik değil, ait olduğu sınıfın mücadelesidir. Kapitalizm; biçimsel eşitlikle ekonomik, sosyal ve sınıfsal eşitsizliği birleştirir. Bu eşitsizlikte, tecavüz edildikten sonra bir plazanın 20. katından aşağı atılarak öldürülen işçi kadınla, yakasına gül takıp 8 Mart kutlamaya yollara çıkan sanayici kadın aynı hayatı yaşıyorlarmış gibi sunulur. Bu eşitsizlikte, kanser hastası gencecik bir kadının ilaç yardımı talebi avucuna sadaka bırakılarak karşılanır.
Kimine göre, bu toplumsal düzende kanunen eşit haklara sahip olan, kamu ve iş hayatına giren kadının rahatı ve keyfi yerindedir. Oysa emekçi kadınların burjuva düzeninin önümüze koyduğu amaçlardan başka amaçları var. Bu amaç, düzenin yıkılması işinde hemcinsi burjuva kadınlarla değil, kendi sınıfından kadın-erkek emekçilerle birleşerek yeni bir düzen kurmaktır. Bu düzenin adı sosyalizmdir.
8 Mart sebebiyle 98 yıl sonra Türkiye Komünist Parti üyesi iki kadını, Rahime Selimova’yı ve Cemile Nuşirvanova’yı selamlayarak mücadelemize devam ediyoruz.