Barış harekatının yetersizleştiği nokta: Bir toplu cinayet mekanizması
Alper Toktimur
Ne Yapmamalı
Ekim Devrimi'nin Sağlaması Olarak Kasım 1918 Alman Devrimi
Veli Demirci
Alman Kasım Devrimi'nin 100. yılını andığımız bu günlerlerde, trajik biçimde sonuçlanan bu devrime nasıl bakmalıyız? Almanya'da 1918'in son aylarında başlayan ayaklanma, proleter karakterli bir devrimdi. Sadece işçi sınıfının silahlı ayaklanması kadar, etkisinden bağımsız olarak işçi sınıfı iktidarını hedefleyen öncü bir nüvenin olmasından dolayı bu bir devrimdi.
Devrim için hazırlık yapan, işçi sınıfını temel alan ve sayıları binleri bulan öncü işçilerden oluşan devrimci komiteler... En önemlisi de bunların hem yanında hem de içinde olan Spartakistler... Hepsi sosyalizmi amaçlayan, büyük Ekim Devrimi'yle devrimin, sosyal demokratların iddialarının aksine beklemeden de olabileceğini gören hülyalı sosyalist devrimcilerdi.
Devrim başarılı olamadı. Bunun bir çok nedeni var. Alman burjuvazisinin bütün iç sorunlarına rağmen çok güçlü olması, burjuva ideolojisinin etkinliği ve Ekim Devrimi'nden dersler çıkarması elbette nedenlerden biri. Rusya'daki şartlardan önemli bir farktı bu. Ama Alman işçi sınıfı da çok güçlüydü. Bu da diğer taraftaki çok önemli farktı!
Alman işçi sınıfının bu niceliksel gücüne, donanımlı sosyalist-komünist liderlere rağmen devrimin kaderini belirleyen en büyük nitel fark, işçi sınıfının -devrime hazırlanan- bir partisinin olmamasıydı.
Bu tespit önceki paragraflarda söylenenlerle çelişmiyor. Dağınık öncü öbekler, öncü partinin yerini tutamaz. Devrimi partiler yapmaz, partiler devrimi başarıya götürür. Elbette işçi sınıfının partisinin var olduğu her devrim başarılı olur diye bir kural olamaz. Ama emperyalizm çağında ''Parti''siz bir işçi sınıfının başarılı bir devrim yapması bu güne kadar gerçekleşmedi.
Almanya'da yüz yıl önce olan da buydu.
Devrim aslında 1918'in başından beri geliyorum diyordu. Alman emperyalizmi, kısa sürede biteceğini hesapladığı bir savaşa girmişti. Batı Cephesi'ndeki ilk başarılardan sonra, burjuva tarihçilerin ''Materyal Kıyımı'' diye savaş araçlarının muazzam kayıplarına yandıkları, gerçekte ise emekçilerden oluşan milyonlarca askerin siperlerde öldüğü denge durumuna gelinmişti. Doğu Cephesi'nde ise Rusya'nın Ukrayna'daki topraklarının bir bölümü işgal edimiş ama büyük kayıplar verilmesine rağmen ilerleme durmuştu.
Almanya içinde ise sosyal demokrat SPD'nin savaşa sahip çıkmasıyla işçi sınıfı paralize olmuştu. Ama yanlış hesap cepheden döndü. Savaşın uzamasıyla, 1916 yılının başından itibaren ülke içinde yiyecek darlığı başladı. Karneye bağlanmasına rağmen temel besin maddeleri bile bulunamıyordu. 1918'e gelindiğinde kişi başına karneyle verilen günlük ekmek hakkı 1,5 dilime, et haftalık olarak 50 gr. seviyesine düşmüştü.
Bunun toplumsal karşılığı kitlesel grevlerdi. Greve katılanların vatana ihanet suçlamasıyla cezalandırılması, fabrikaların doğrudan askerler tarafından kontrol edilmesi, SPD ve sendikaların grev karşıtı açıklamaları, tepkilerin kısa süre duraksamasına yol açsa da engelleyemiyordu.
Savaş karşıtlığı SPD etkisindeki işçileri de etkiliyordu. 18 Temmuz'da seçim bölgesi olan Solingen'deki büyük bir kapalı salon toplantısında konuşma yapan SPD önderlerinden Philipp Scheidemann savaşı destekleyen açıklamalarda bulununca, öfkeli işçilerin elinden ancak pencereden kaçarak kurtulabildi.
Halkta savaş yorgunluğu artarken, ABD'nin İtilaf Devletleri saflarında savaşa girmesi Batı Cephesi'nde güç dengesini değiştirdi. Alman Genel Kurmayı da artık bu cepheyi daha fazla tutamayacaklarını hesaplıyordu. Ekim Devrimi ile Rus Cephesi çözülmüş ve Ukrayna'nın büyük bir bölümü işgal edilmiş olsa da, oradan tedarik edilip Almanya'ya gönderilmesi düşünülen tahıl nakli çok yetersiz kalıyordu. 1917 Nisan'ından beri aralıklarla patlayan ve yüzbinlerce işçinin katıldığı grevler bastırılsa da, devrimci öncü işçiler bütün baskı ve tutuklamalara karşı gizli komiteler aracılığıyla silahlı ayaklanma hazırlıkları yapıyorlardı.
Bu koşullarda, devlet yönetiminde çatlaklar başladı. İmparatorun tahttan feragat etmesi açıkça dillendirilmeye başlandı. Alman burjuvazisi ve ülkeyi fiili olarak yöneten genelkurmay devrimi engellemek ve devlet aygıtını toparlamak için önlem alma arayışına girdiler.
9 Ekim'de Düsseldorf yakınlarında toplanan önde gelen sanayici patronlar devrimi engellemek için alınacak önlemleri görüştüler. Alman Demir ve Çelik Sanayisi Derneği Başkanı Dr. Reichert ''Örgütlü işçilerin'', ki kast edilen sosyal demokrat sendikacılardı ''çok büyük etkileri olduğunun görüldüğünü'' belirterek, bu durumu veri alan bir çözüm öneriyordu: ''Çok büyük güvensizlik ortamında, devlet erki ve hükümet sallantıdayken, endüstri için güçlü bir müttefik sadece işçilerin saflarında var, bunlar da sendikalar. Eğer bu büyük örgütlü işçi kitlesinde, büyük iktisat politikaları bağlamında işverenlerle ortak bir işbirliği ve dayanışma düşüncesi uyandırılabilirse, o zaman gelecekte endüstri için en iyi yol bulunmuş olur; işte o zaman kurtuluş için bir ümit olur.''
SPD'nin de yıllardır dediği zaten buydu. Bugün anlatılan masalın tersine, SPD Genel Kurmay'ın da onayıyla 4 Ekim tarihinde Max von Baden'in başında olduğu hükümete iki üyeyle, SPD Başkanı Philipp Scheidemann ve Sendika Konfederasyonu 2. Başkanı Gustav Bauer'le katılmıştı bile.
Lenin 11 Ekim'de Pravda'da şu tesbiti yapıyordu: ''Avrupa için en büyük talihsizlik ve tehlike, orada devrimci bir parti olmamasından kaynaklanıyor.''
Kasım ayının 3'ünde Kiel'de denizciler ayaklandılar. Birçok kentte işçiler genel greve çıkarken, her yerde işçi ve asker konseyleri kuruluyordu. Konseyler çoğu kentte zaten dağılmış durumda olan yönetimi kansız bir biçimde ele geçirdiler.
SPD, ''Küçük grupların sloganlarının arkasına takılmayın... Rusya'daki durum yaşanmasın, aksine hep beraber ileri demokrasi ve sosyalizm hedefine!'' çağrılarıyla işçileri yatıştırmaya çalışıyordu.
Şansölye Prens von Baden, General Groener ve SPD lideri Fridrich Ebert'in bir araya geldikleri 6 Kasım tarihli toplantıda devrimin nasıl engelleneceği tartışıldı. Ebert, ''Eğer kitlelerin devrim saflarına katılması engellenmek isteniyorsa, imparatorun tahttan feragat etmesi gereklidir'' diyordu.
9 Kasım sabahı Berlin dışındaki bütün önemli kentlerde işçi asker konseyleri yönetimi ele almışlardı.Von Baden, imparatordan gelecek haberi beklemeden onun tahttan feragat ettiğini açıklayarak, hükümeti Friedrich Ebert'e devrettiklerini resmen duyurdu. Bu sırada yüksek rütbeli subaylar Ebert ve diğer SPD'li yöneticilerle görüşürken, Berlin'deki Continental otelinde toplanan bir konferansta büyük patronlar, sendika üst yönetimiyle bir araya gelerek uzlaşıyorlardı.
Devrim Berlin sokaklarında
Bu sırada Berlin'li işçiler greve çıkarken, hükümet yanlısı birliklerin önemli bir kısmı da devrim saflarına katıldılar.
Devrim böylece öğlen saatlerinde Berlin'e de ulaştı. SPD'li yeni hükümet/devlet başkanı Ebert, eski imparatorluk hükümeti üyelerini yerlerinde tutarak yeni ''devrim'' hükümetini oluşturdu. Bütün bürokratlar da görevlerine devam ettiler. Diğer kentlerde devrimci konseyler hükümet görevini devralırken, onların da genel olarak bürokratlara dokunmadıkları kaydedilmeli. Marx'ın ülkesindeki devrimciler, Marx'ın devrim ve eski devlet aygıtıyla ilgili vurguladıklarını sanki hiç duymamış gibiydiler.
Elbette çok kısa bir süre sonra KPD'yi kuracak komünistler bu temel ilkeyi unutmamışlardı. Spartakus-KPD önderlerinin sorunu ne yapılması gerektiğini bilmemeleri değildi. Sorun devrimci bir atılıma girişmek istediklerinde şartların uygun olmamasından, şartlar uygun olduğunda ise adım atamamalarından kaynaklanıyordu.
SPD'den çok geç, Rusya'daki Şubat Devrimi'nden sonra örgütsel kopuşu gerçekleştirdiler. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht SPD'den ayrılıp Bağımsız Sosyal Demokrat Parti'ye (USPD) geçerlerken, revizyonist Bernstein, dönek Kautsky ve diğer oportünist sosyal demokratlar da USPD'nin kuruluşunda yer alıyorlardı.
O güne kadar ''İşçilerin Birliği'' en temel sloganken, sansür ve baskının yoğun olduğu o dönemde işçilerin çoğu bu ayrılığın, bölünmenin nedenini anlayamadı.
Komünistlerin sosyal demokratlardan erken kopamamasının bedeli devrim günlerinde ödendi. SPD hükümet olduktan sonra dağılmış eski devlet aygıtını toparlamaya çalışırken, güçsüz olduğu her yerde sınıfın birliği adına SPD'nin de konseylerde yer alması için bastırdı ve başarılı oldu. Güçlü olduğu ya da güçlendiği her yerde (çoğu ortağı olan) burjuva partilerinin de katılacağı bir genel seçim talep ederek, devrimci konseyleri dağıtmaya çalıştı. İki koldan da başarılı olamadığı durumda ''devrim'' hükümetinin başlarında, en gerici subay ve SPD yöneticilerinin yan yanana görev yaptığı faşizan gönüllü birliklerini devreye soktu.
Devrimi merkezileştirecek komünist bir parti olmadığı için birbirinden yalıtık devrimci merkezler, SPD'li savaş bakanı Noske'nin yönetimindeki gönüllü faşizan birlikler tarafından “salam taktiği” ile tek tek yok edildi. Noske emrindeki birliklerle bir kentten diğerine gidiyor, SPD etkisi ve marifetiyle devrimci konseyleri bölüyor, direnenler de emrindeki askerlerce katlediliyordu. Bütün bunlar devrim ve sosyalizm adına yapılıyordu.
KPD Aralık 1918'in son günü kurulduğunda, sınıf içinde prestijli ama etkisiz liderlere sahip bir partiydi.
Sosyal demokratlardan kopup ayrı bir devrimci parti kurmakta telafisi mümkün olmayacak bir şekilde çok geç kalınmıştı. Luxemburg ve Liebknecht Berlin'deki asker ve işçi konseyine girmek istedikleri vakit, asker ve işçi olmadıkları için red edilirken, red edenler KPD'ye çok yakın isimlerdi. Devrim planlayan işçi önderlerinin toplantı yaptığı meclis salonunun bitişiğinde, Ebert hükümeti de toplantı yapıyor, devrimcilerin aklına hükümet toplantısını basmak gelmiyordu.
Komünist partisi sadece sınıfın örgütlü gücünü birleştirip saldırmak için değil, sınıfı ve örgütü kendileri için uygun olmayan koşullardaki bir savaştan uzak tutmak için de gerekliydi.
KPD kuruluşundan sadece iki hafta sonra Berlin'deki ayaklanmaya sürüklendi. Ayaklanma Noske emrindeki birlikler tarafından acımasızca bastırıldı.Luxemburg ve Liebknech, Ebert'in onayı ve Noske'nin emriyle askerler tarafından öldürüldüler.
Marx ve Engels'in devrimle ilgili bütün saptamalarına, bir yıl önce gerçekleşen Ekim Devrimi'nin derslerine rağmen Alman komünistlerinin başarılı olamamasının en önemli nedeni burjuvaziyle arasına başka hiç bir gücü sokmayacak (komünist) bir partinin mevcut olmamasıydı
Leninist parti teorisiyle donanmış küçük bir parti olan bolşevikler, kısa sürede kitlelere ulaşabildiler. Bolsevikler, örgütsüz seçmeni temel almadılar. Örgütlü işçi sınıfına ve yoksul halka dayandılar. Bundan dolayı, karşı devrimle hakkıyla mücadele etme olasılığı düşük, ama ona meşruluk sağlama olasılığı yüksek olan Kurucu Meclis'i dağıtırken tereddüte düşmediler. Çarlığı yıkan, lakin onun toplumsal temelini oluşturan burjuvaziyle uzlaşma arayanlarla da her alanda mücadeleyi sürdürdüler. Bütün bu süreçte en önemli araç, ideolojik netliği sağlamış, her koşulda örgütlülüğünü koruyabilen bir partiye sahip olmalarıydı.
Kitleler her gün başka bir yöne doğru devinirken, doğru zamanda doğru halkayı tutarak kitleleri kazanmak, ancak birbirlerinin diline alışmış, birlikte hareket etme yeteneği kazanmış ve partinin otoritesini kabul etmiş kadrolarla olabilirdi. Bunun için sadece iradeye değil zamana da ihtiyaç vardır.
1918-19 aralığında başarılı olunamadı. Hatalar yapıldı. Hainler fark edilmedi; ama hiçbir zaman burjuvaziyle uzlaşmadılar, sosyalizm hedefinden vaz geçmediler.
Çünkü onlar sosyalizmin ''Kartal''larıydılar.