Barış harekatının yetersizleştiği nokta: Bir toplu cinayet mekanizması
Alper Toktimur
Münih Güvenlik Konferansı: Sistem içi rekabet sertleşiyor.
Tepişen fillerin yıkıcılığı
Yurdakul Er
Şubat ayının ortasında, pek acıklı sahnelerle karşı karşıya kaldı dünya “demokratik” kamuoyu. Soran ve sorgulayan gözler, uluslararası emperyalist sistemdeki sürtüşmelerin ciddi kırılmalara evrildiğini saptadı. En azından her yeni sahnede, işlerin eskisi gibi yürümediğini kanıtlayan gelişmelere tanık olunuyor. Münih’te 15-17 Şubat 2019’da toplanan 55’inci Münih Güvenlik Konferansı, pek çok örneğin bir arada sergilendiği böyle bir “yeni” sahneye dönüştü. Artık saklanamayan, belki de saklanması gerekmeyen bir cepheleşme yaşandı. Kriz, zenginler üzerinde de izlerini bırakıyordu.
Şu söylenebilir: Yunanistan Komünist Partisi bünyesinde emperyalist sistemle ilgili tanım arayışlarından ödünç alarak kullanacağımız bir kavramla, “emperyalist piramit” içindeki yukarı-aşağı, sağa-sola hareketlenmeler, sistemi sarsacak bir aşama öncesindedir. Öyle olmasa, bu kadar aleni cepheleşmeler, sürtüşmeler yaşanır mıydı? Asıl soru: Büyük devletler, neredeyse her konuda farklı pozisyon aldıklarını neden bu kadar açık ilan etme ihtiyacı duydular? Var bir şeyler.
Çok şey var aslında: Devletleşmiş sosyalizmin 30 yıla yakın bir süredir birkaç istisna dışında yeryüzünden adeta kazındığı bir tarihsel kesitte, emperyalizmin işlerinin hiç de kolaylaşmayacağı, tersine, çok daha zorlaşacağı, bir yönetim krizine girileceği anlaşılıyor. Alternatifsizliğiyle övünen emperyalist-kapitalist dünya sistemini yönetmenin ve kâr düzenini sürdürmenin, azgelişmişlerden gelişmişlere kesintisiz değer aktarımının iyice zorlaşacağı, bu arada köklü tepkiler görmeksizin bütün maliyetin emekçi halkların sırtına yüklenebileceği bir dönemden geçiyoruz. Belirsizlik, denklemlerin ana rengini oluşturuyor. Tıkanmanın nerelerden kaynaklandığı ve bu dönemin nasıl kapanacağı konusunda tam bir açıklık yok. Gelinen noktanın bir kriz olduğunu artık herkes bağırmaya başladı.
Bakan görüyor: Sonuçta solculukla yakından uzaktan ilişkisi olmayan yerleşik medya bile, büyük sürtüşmeyi Federal Almanya Başbakanı Angela Merkel (veya “Avrupa Almanyası”) ile Trump ABD’si arasında yaşandığını sert başlıklar altında vererek irdelemeye çalıştı. Birçok AB’li politikacı, “Trump’ın şantajına boyun eğmeyiz” diye açıklamalar yapıyor.
“JEOEKONOMİK” GÜCÜN TEPKİLERİ
Fay hatları mı? Örnek: Avrupa’nın hegemonu, yeni moda ve pek de yanlışlanamayacak bir kavramlaştırmayla “jeoekonomik güç” Federal Almanya, bir dev ekonomi olarak artan enerji ihtiyacını Rusya’dan ve aracısız çekmesini bağlayacak yeni hat nedeniyle Donald Trump ABD’si ile tehlikeli boyutlarda sürtüşmeye girmiş görünüyor. Asıl önemlisi, böyle bir sürtüşmeden çekinmediğini ilan edebiliyor. ABD, Almanya Avrupası (AB), Rusya ve Çin hep birlikte değerlendirildiğinde, bir şey çok açık: Sistem içi dengesizliklerin önü alınamıyor, kriz geriletilemiyor, efendiler arasındaki sürtüşme noktalarının sayısı her geçen gün artıyor.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Münih’teki konferansta çok soğuk karşılanan bir konuşma yaptı. Aynı Pence, konferansın hemen öncesinde Polonya’da resmen “anti-Berlin” bir toplantıya katılmış ve burada buz etkisi yaratan konuşmasıyla Avrupa’nın emperyal hedefler/hevesler çerçevesinde bölünmesine verdiği desteğin altını çizmişti. Büyük sorunun “Nord Stream 2” (Kuzey Akımı 2) hattından kaynaklandığı açıktı ve Mike Pence, kendince de olsa, açık yürekliydi: NATO’daki müttefikler, tabii özellikle Almanya, kendilerini Doğu’ya bağımlı kılarsa, ABD Batı’nın savunulmasına garanti veremeyecekti; bunu söylüyordu. Angela Merkel ise Rusya ve Çin’i simgeleyen “Doğu” ile bağlantıyı kesmeye niyetleri olmadığını bir kez daha vurgulamakla yetindi. Elbette görünürde alttan alarak.
Emperyalist sorunların tartışıldığı, dünyanın en zengin -ama bazıları iflas korkusu da yaşayan- devletleri arasındaki çekişmelerin artık üzerinin örtülmediği bu konferans, otomobil gölgesinde yapıldı: ABD hükümeti Avrupa, aslında da Alman otomobillerinin ABD’de gümrüğe tabi tutulmasıyla ilgili ABD Ticaret Bakanlığı merkezli planlarla meşguldü. Bu hükümet içi bilgi adeta Münih Güvenlik Konferansı ile ilgili çerçeveye sıçraması için vakitli olarak sızdırılmıştı.
Otomotivde bir dünya devi olan Almanya’nın en can alıcı endüstrisinin bir kez daha can evinden vurulması demekti bu. Daha önce Volkswagen’a ABD’de “reva görülen” atık gaz gerekçeli milyarlarca dolarlık tazminat ve cezalar, bunların dışında daha önce satılan VW markalı otomobillerdeki teknolojik yenilenmeleri içeren geri çağırmalar sonucu 25 milyar avroyu daha geçen yıl çok aştığı belirtilen zarar biliniyor. Sadece bunlar değil.
Başka sürtüşmeler de var. Örneğin, İran’la nükleer anlaşmadan Avrupa’nın, aslında da Almanya’nın, çekilmesini isteyen Washington, ABD birliklerinin Afganistan ve Suriye’den kısmen çekilmesini, “Önce Amerika” yaklaşımını vs. Berlin’e bir türlü kabul ettiremiyor. Çünkü Berlin, artık dünya emperyalist sisteminin önünde bir süper güç bulunmadığını, Washington’ın büyük güç yitirmiş bir dev olduğunu biliyor. Henüz köpeklerin maskarası olmamıştır ABD, ama kocamaya başlayan bir kurt olduğunu da görmeyen kalmamıştır.
TRUMP’A TEPKİ: “ÇOK KUTUPLU DÜNYA”
Başbakan Angela Merkel’in, önceki zamanlarda olsa “küstahça” diye adlandırılabilecek bir yumuşaklıkla dile getirdiği itirazlar, örneğin ısrarla çok kutupluluğun erdemlerinden söz etmesi, emperyalist sistem içindeki fay hatlarının yeni durumuyla ilgili. Aynı Merkel, NATO müttefiklerinin savunma harcamalarını ülke ulusal gelirinin en az yüzde 2’sine yükseltme hesaplarına ve bu doğrultudaki Trump baskısına tamamen duyarsız kalmadığını açıklamak zorunda kaldı. Konferans günlerinde basına sızan ve yerleşik medyanın pek büyütmediği bir habere göre, Almanya’nın NATO Büyükelçisi, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e hükümeti adına bir tür niyet mektubu iletti ve burada önümüzdeki 5 yıl içinde Alman askeri bütçesinin 60 milyar avroya çıkarılacağına dikkat çekildi. Berlin, Trump’ın “ille de yüzde 2” diye tepinmesini adeta makaraya alan bir ciddiyetle, 2024 yılında Almanya’nın ulusal gelirinin veya daha teknik ve doğru bir vurguyla “gayrisafi yurtiçi hasılasının” (GSYH) yüzde 1.5’ini askeri bütçeye ayıracağını, burada 2014’teki NATO uzlaşmasının esas aldığını bildirmiş oluyor. Bu da, Atlantik’in iki yakasındaki “hegemonlar arası çekişmenin” nasıl her boyutta sürdüğünü gösteren bir başka uyumsuzluk olarak kayıtlara girdi.
ABD, artık tarihsel bir delirme boyutlarındaki askeri gücü nedeniyle, ekonomideki çöküşe rağmen, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin başını çekiyor. Ona rağmen bir şey yapması diğer diğer emperyal başkentlerin. Ama Washington da her istediğini, Almanya başta olmak üzere, sistemin diğer büyük aktörlerine kabul ettiremiyor. Artık eskisi gibi bir tartışılmazlık elbisesi taşımıyor. Büyük küresel ekonomik krizin tüm şiddetiyle yerleşik sistemi vuracağı anlaşılan günlerden önceki bu cephe içi açık didişme, hatta kargaşa, dünyanın yoksullarını çok zor günlerin beklediğine dair bir sinyal olarak özetlenebilir: Fillerin tepiştiği yerde, bunun acısını otlar çeker, malum.
Münih 2019, fillerin artık anlaşamadığı, epey hırlaştığı, ama birbirlerine doğrudan savaş açamadıkları bir sahne olarak da özetlenebilir. Wolfang Ischinger, Münih Güvenlik Konferansı çerçevesindeki açıklamaları ve saptamalarıyla, “büyük devletlerin rekabet çağının açıldığını” açıkça ifade edenlerin başında geliyordu. Avrupa Almanyası’nın emperyal çıkarlarının dikkatli bir dille savunan bu diplomat, ki Yugoslavya’nın kanlı tasfiyesinde kirli bir rolü olduğu solda iyi bilinir, böyle bir dönemde “uluslararası düzenin temel yapıtaşlarının yeniden tanzim edilmesi için” çağrıda bulunmayı ihmal etmedi. Bu yeni rekabetin merkezi bir muharebe alanı olarak kabulü, dünya sisteminin çivisinin çıkmaya başladığına yeni bir örnektir.
Ortada neredeyse açıkça ilan edilen bir ticaret savaşı var. Dünyanın en büyükleri arasında kıran kırana -şimdilik ticari- bir cepheleşme bu. Filler tepişiyor, dedik: O zaman, büyükler arasında olmasa da, onların “uşakları” arasında temsili nitelikli yeni savaşlar patlak verecektir. Sistemin krizini azgelişmişler ve zenginlerdeki emekçi sınıflar yüklenecek. Türkiye benzeri bağımlı ülkeleri bol içsavaş sahneleri içeren çok zor kriz zamanları bekliyor. Zincirin zayıf halklarında sosyalizm dışında bir kurtuluş reçetesinin ciddiye alınamayacağı günler kapıda.